13 Aralık 2015 Pazar

Yoldaiki~

Üniversite sınavının hemen sonrası, tercihlerle uğraşırken, anadolu eczacılık yaz diye yalvaran anneye "ya bakkallık mı yapıcam, ben mühendis olmak istiyorum" diye çemkirerek ilk idealist hatamı yapmıştım. 

Sonrasında koşa koşa uzaklaştım bu şehirden. Hem aileden uzak kalmanın ışığı yanıyordu gözlerimde, hem de ODTÜ nün cezbedici ağaç kokusu burnumdaydı. 

5 yıl o okulun her köşesine anı bırakarak yaşadım. İyi ki yapmışım dediğim bir sürü an ile doldurdum hem ODTÜ yü hem kendimi. 

Mühendislik zor görünüyordu. Hem okuması, hem sonrası. Bir sürü işsiz doluydu etraf. Mezunlar gününde gelen mezunların söylediği cümleler beynimde dönüyordu. "ODTÜ mezunu olmama rağmen, özel sektörde tutunamadım." "Ben mesleğimi yapmıyorum, pastane açtım." "Catering firmalarında üç kuruş maaşa çalışıcaksınız, oje bile süremiceksiniz bunu biliyor muydunuz?" 

Mezuniyet yaklaştıkça her koldan başvurular başladı ve Pınar Süt gibi büyük bir firmadan iş teklifi aldım. Henüz mezun dahi olmamıştım. Şirket Eskişehir'deydi. Bu ailemin yanına dönmek, özgürlüğümün belki bir miktar kısıtlanması, İstanbul'da hali hazırda iş sahibi sevgiliden uzak kalmak(kendisi şimdilerde kocam olur) anlamına geliyordu. Ama başka çarem de yoktu. Hem şirket büyüktü, güzel bir başlangıçtı. Hem başka bir seçenek sunulmamıştı önüme. 

Ağlaya zırlaya ayrıldım ODTÜ'den. Devrim stadının koca harflerinden "EV" i bağrıma basıp ev bilmiştim o okulu çünkü. Ama ayrılık vakti geldiğinde ne EV kalıyordu, ne ağaç kokusu. ODTÜ bağrına basmayı bırakmıştı diplomayı elime aldığımda. Ve artık Eskişehire dönmek zorundaydım. 

Çok kavga ettim. Tepemde sürekli meyve soyup, her sabah tost yapan bir babaya sahiptim ve çok kavga ettim. İstemiyorum dedikçe elime para sıkıştıran bir anneanne ve her sabah öperek uyandıran bir annem vardı ki, bunlar bana çok fazlaydı. 

Sonra. Sonra işte. Büyümek mi adı, nedir adı bilemiyorum. Öyle çok sardılar ki kalpleriyle. Ne İstanbul hayali kaldı, ne özgürlük isteği. İşimden mutsuz olduğum anlar bile umutluydu benim için. AİLEM burdaydı. Mehmet Bey "Sen Kılıçkap hocanın kızısın unutma" diyordu. Lojmanlarda oturmanın keyfini ağaç kokularıyla ODTÜyü anarak çıkartıyordum. Yalnızlık istediğim her an, bayrak vardı. Hiç kimse sarmasa o sarıyordu beni, o pis soğukta ısıtıyor, bu şehre bağlıyordu. İkinci ailem dediğim onlarca insana sahiptim. Geceler boyu beraber ağladığım, içip içip sarhoş olduğum, sevmekten öldüğüm dostlarım vardı. "Ne zaman istersen ara, gelirim." diyen adamlarım... Beraber büyüdüklerim hani. Onlar vardı!

Seneler böyle, bağlana bağlana, büyüye büyüye, dostlarıma daha sıkı sarılarak, işimi daha çok severek geçti işte. Şimdi ne o lojman benim, ne o bayrak, ne rafa çıkan herhangi bir Pınar Süt paketinde emeğim var. 

Eskişehir benim değil artık. Ama orda bıraktığım ne kadar kalp varsa, onlardan ayrılmak için verdiğim savaş bitiriyor beni. 

Bir de ne bitiriyor biliyor musunuz? 

Kimseyi üzmemek, en çok da babamı üzmemek için trene binene kadar ağlayamamış olmak. 

Çünkü onun için hep güçlü durmak, dik durmak, başımı eğmemek, yorulmamak zorundayım. 

Evet, yeni bir hafta yarın, hatta yeni bir başlangıç benim için. Çünkü artık kabul ediyorum. Artık Eskişehirde yaşamıyorum. 

Ama sevdiklerim, onlar benim kalbimde, benimle beraber o koca, korkunç kalabalığında kimsesiz kaldığım şehre geliyorlar şimdi. Kalbimin en sıcak en güzel köşesini ayırdım onlara. 

Ve artık eminim. Hayatımda yaptığım en doğru hareketti. Mutsuzluk pahasına, o şehri yaşamak için üniversiteden o şehire dönmek, HAYATIMIN EN DOĞRU HAREKETİYDİ. 

Lanet olsun!!! Sizleri çok seviyorum!!!

"Yaşam destek ünitem. Ben.. gidiyorum.."

Sağlıcakla. 

BubukSultan

11 Aralık 2015 Cuma

Yolda~

Dün neyi farkettim biliyor musunuz? Zamanın ne kadar çabuk geçtiğini bilsek de, yavaşlatamıyoruz. Üstelik yavaşlatmaya da çalışmadan, bu hızın içinde aynı hızla kayboluyoruz. 

Üniversiteden çok sevdiğim arkadaşlarımla buluştum dün. Ve inanır mısınız, konu döndü dolaştı 4 yıldır iş hayatında olmamıza geldi. Unuttuğumuz ne kadar çok anımız olduğuna, sevmediğimiz insanların isimlerini dahi hatırlamadığımıza geldi konu. Sonra aralarda bir kalp çarpıntısı oldu. Zeynep'i andık. Ne çabuk geçiyordu zaman. Zeynep'i kaybedeli 2 yıl olmuş. Şimdi aramızda olsaydı 27 yaşında olacaktı.  Üstelik dün gibi aklımızdaydı son yolculuğuna uğurlayışımız. Hepimiz bir gün çıkacaktık o yolculuğa ama, o çaresizce ve arkasında bir sürü genç kalp bırakarak gitmişti buralardan. 

Zaman çok acımasız ve akıllıca hareket ediyordu. Bir yandan yaraları sarıyordu, öteki yandan yaralıyordu hızıyla. Geçmişe takılmadan, hep üstüne yenilerini koyarak devam ediyordu. "Ölüm var, ölmek var, yaşayın!!" diyordu sinsice. 

Ama sonra unuttum ben yine ölümü. Alkolden ağzım yüzüm yamula yamula bindim o arabaya. Çünkü ben de zaman kadar acımasızdım. Üstelik de kendimeydi acımasızlığım. Ne ona, ne öbürüne, ne sana. Sadece kendimeydi. Sağ salim eve vardıktan hemen sonra sızmıştım zaten. Ama gecenin ilerleyen saatlerinde uyanıverdim birden. Mutfağa gittim bir sigara yaktım. Sonra bir ikincisini daha. Düşündüm. Kurguladım. Ders çıkarmalıydım zamandan. Bir bildiği vardı ki hızlı hareket ediyordu. Bir bildiği vardı ki kendi hariç herkese acımasızdı. Bütün gizemiyle saklıyordu hatıraları, ama arkasına bakmadan devam ediyordu. Sonra dedim ki, "Bundan sonra acımasızlıklarını başkalarına sakla Bubum. Bundan sonra geçmişle yaşamak yok." 

Söndürdüm sigaramı. Olması gerektiği gibi yatağıma gittim. Ufak da bir gülümsedim. :) çünkü Zeynep'in gülüşü geldi gözümün önüne. Uzaklardan yakındı bana. Hem de yakınlarımdan uzak olanlara inat. 

O bendeki gülüş de boş değildi üstelik. Pazartesi yeni ve güzel bir hayata adım atıcaktım. Onun kendime yansımasıydı o. 

"Yaşam destek ünitem, ben geliyorum."

Sağlıcakla. 

Bubuksultan

9 Kasım 2015 Pazartesi

193••

Hiç yakından görmedim seni, hiç hatırlamıyorum ne sesini, ne gözlerini. 

Bana doğduğum ilk günden beri aşılanan sevginle büyüdüm. Şanslıydım, senin yolunu kendine yol bilmiş bir aileye sahiptim de öğrendim sevgini. Şanslıydım, salonumda resim öğretmeni bir babanın tabloları arasında senin de tablon vardı. 

ŞANSLIYDIM, Gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime günlerce aylarca yıllarca AND içtim. 

Şimdi bir avuç insan, and içtiğimiz gibi yürümeye çalışıyoruz yolundan, ama yolları kesiyorlar Atam, yolları kapatıyorlar. O yolları tekrar tekrar açmak için uğraşırken kalelerimiz düşüyor, gücümüz bitiyor, kendimize olan güvenimizi kaybediyoruz. Biz inşaa ederken seni, onlar seni ölünle bile kıskanıyorlar Atam, seni de çocuklarını da binlerce kez tekrar tekrar öldürüyorlar. Ne olacak böyle nasıl olacak diye düşünmekten yorulup düşünmemeye, sadece alelacele yaşamaya başlıyoruz biz de. Para kazan biraz eğlen biraz kaybet biraz kazan derken geçiyor günler. Her iki masadan 1inde vatan haini var, her 3 evden birine ateş düşmüş oluyor çoktan. Sonra, keşke tam şimdi burda mı olsaydın derken kalbim sıkışıveriyor. Şimdi gelirsen kahrolursun, tekrar tekrar ölürsün diye aklım gidiyor. Sessizce kalmanı istiyorum orda, sadece yardım etmeni diliyorum gücünle. 

Seni hiç yakından görmedim, ne sesini duydum, ne gözlerini gördüm ama kalbin kalbim, aklın aklım, yolun yolumdur Atam. 

Şimdi el salla bize yine o trenden, gül, gülümse. Senin gülümsemen yolları kapayanlara inadımdır, geleceğe umudumdur Atam. 

Uyu "Huzur içinde...", tabii güvenebiliyorsan hala gençlerine Atam.. 

Çocuklarına.. Evlatlarına.. Milletine..   193••



2 Kasım 2015 Pazartesi

Sarı Odalar

Yenildim.

Ben o sarı odalara yenildim.


^^Ellerimle tutmadan, bu gözlerle böyle bakmadan önce yenilmemiştim.

Ama buldum.

Buldum o gözleri, tuttum o elleri, yapamazsın dediğim her ne varsa kendime, hepsini yapa yapa tükendim. Her bulup da yitiren gibi yenildim.

"Sev" ne anlamsız kök, ne anlamsız yüklem "Seviyorum."

Siz neyi seviyorsunuz, sevmeyi ne denli biliyorsunuz? Siz, sizler kimi nasıl sevdiniz de "aşk"ı dilinize alıp, başka bir öznede çekip çevirip hangi yüzle cümle içinde kullanıyorsunuz? Siz neyi ne kadar sevmişsiniz de, bana aşktan, aşık olmaktan bahsediyorsunuz.

Kirletmeyin kalbimi, olan, olduğunu varsaydığınız kalbinizi temizlemek için BENİM kalbimi kirletmeyin. Almayın ağzınıza aşkımı da, meşkimi de. Almayın!

Dokunmayın ne içime ne dışıma, ne teninizle ne de gözlerinizle bir daha dokunmayın.^^


Yenildim.

Ben o sapsarı odalara yenildim.




27 Ekim 2015 Salı

*Balon

*

Uçup gidelim mi uzaklara?
Ama öyle hızlısından değil, en ağırından geçsin yollar. 
Hem yavaş yollar, yavaş zamanlar getirir. 
Öyle yavaş gidelim de, yorulup kalalım mı oralarda?

Uçup kuşlar gibi gidelim mi uzaklara?
Ama öyle kalabalık değil, bir sen bir ben. 
Hem biz ikimizken yollar, hızlı zamanlar getirir. 
Öyle hızla gidelim de, sarılıp kalalım mı oralarda? 

Uçup balonlar gibi, alıp başımızı gidelim mi hadi?
Ama öyle başıboş değil, iplerimiz dolansın uçurtmalar gibi. 
Hem biz beraberken ipler, aşk getirir. 
Öyle aşık olup da, uyuyup kalalım mı oralarda?


    Fotoğraf:@satamakel




18 Ekim 2015 Pazar

Bub*

Hoşgeldin dedi Birsen.. Ama bana mı dedi, martılara mı dedi bilemedim. 

Saatler vapurlar gibi gitti, bir ben gidemedim. 

Karanlık bile çöktü, ama bana mıydı çökmeleri yoksa işine mi geldi göremedim. 

Merhabaydı tek cümlem, ama bi kendime diyemedim. 

Burda saatler bile geldi geçti, işin kötüsü bir ben geçemedim....

5 Temmuz 2015 Pazar

En Güzel Ailem'e

Bu şehri bırakıp giderken ailemi arkamda bırakıcam dediğimde, ailem dediğim bir anne bir baba bir anneanne haricinde 100milyon insana bedel adamlardan, kadınlardan yani "ailemden" bahsediyorum.

Ben "Ailem" dediğimde bazıları var ki, onlar 26 yıllık belki de kısacık yaşantıma kimsenin yapamadığı gibi harf harf isimlerini kazımış, kardeş nasıl olur bilmeyen tek çocuk bir kadına bunu tane tane anlatmış, en mutlu günümde de en kötü günümde de yanımda olmayı bir şekilde başarmış insanlar..


Haklarını asla ama asla ödeyemeyeceğim adamlarım var mesela... 
Öyle adamlar ki, ağladım ağlıcam diye sigara uzatan, aylarca peşimden sürüklenen, arka çıkan, seven, koruyan... Abilerim, kardeşlerim, canlarım.. Düğünümde "evet" dediğim an masadan kalkıp kapı önüne birbirlerinden de uzağa sigaraya koşan, gözlerinden delikanlı gizli gözyaşları süzülen, azıcık moralsizim diye her türlü şaklabanlığı yapan, Lale dedim diye Lale alan, Havelka dedim diye Havelkaya giden, telefonları bırakın dedim diye telefonlarını asla bırakmayan(!). "Kuzuuuu" diye seven.. <3 Yaptığım çayı beğenmeyen, bu sebeple bana limon kesmeyi öğreten, beceriksiz diyen, giderseniz gidin be diyip içten içe kat kat üzüldüğünü gözlerinden saklayamayan.. Benim için herşeyi ama herşeyi yapabilceğini bildiğim adamlar..

Şimdi cumartesileri kiminle kahve içicem deyip gözleri dolan bebeğim var.... 
Sarıldığında huzur bulduğum.. Ağladığımda huzur bulduğum.... Konuştuğumda huzur bulduğum... 
"Seni böyle seviyorum ben" demiş.. Starbucks kahveme anlam katmış.. O bir adamı çok sevdi diye o deli adamı bana da sevdirmiş.. Koşa koşa peşimden gelmiş.. Seni asla bırakmam demiş.. Aynı şehirde iş değiştirdi diye saatlerce sarılarak ağladığım, zamanında çakma sarışındı diye sarışın başka kimseyi sevemediğim, bir mesajıyla gülme krizine girdiğim, sağım, solum, kalbim, huzurum, bebeğim..

Saatlerce ağlasam dinleyecek, bana şarkılar söyleyecek, beer pong oynayalım diye yalvaracak tek bir Can'ım..

"Tabi ki gidiceksin, burda kalıp napacaksınız" deyip, kapıdan çıkarken kulağıma "gitmeyin be" fısıldayan Serhat'ım..

Üzülmemek için hep kaçmayı tercih eden "Hayır! Söyleme! bu konuyu şimdi konuşmak istemiyorum!" diyen Erdem'im..

Daha nicesi..

Sözlerim kelimelerim düğüm düğüm. 

Üç saatlik yol için km'lerce yazı yazabilirim. Hepsi bana yaşattıklarınız yüzünden. Beni böyle sevdiğiniz, değer verdiğiniz için. Bugün gidiyoruz derken sesim titrediyse bunun için. İçime ağladıysam, ellerim titrediyse bunun için. Sizi sevdiğim için. Seveceğim için. Böyle sonları sevmediğim için. Gitmek biraz isteyip, hiç istemediğim için. Sizsiz yarım kalacağım için. Eksik bir şey mi var hayatımda diyeceğim için. O koskoca şehirde terliklerimle gitsem kabul edecek 2-3 kapımdan fazlası olmadığı için. 

O koskocaman şehirde küçücük kalacağım için. 

Haklarınız için. Üstümdeki büyük haklarınız için. 

Yolda, "Yol" söylediği için... "Yoksa ben yoluma gideyim, hayallerime geri döneyim" dediği için.. 

----

Henüz az kalmış da olsa güzel güzel vaktimiz varken sarılın bana da o gülüşlerimiz, kahkahalarımız, sarılmalarımız, yaşadıklarımız, ömrüme daha da çok kazınsın..

Sizi çok sonsuz, çok kobacan ve ÇOK seviyorum. Böyle sevmeyi bir gün unutursam, geri kalan her gün kalbim kurusun.....


Bubuksultan.


"26 yıllık belki de kısacık yaşantıma kimsenin yapamadığı gibi harf harf isimlerini kazımış, kardeş nasıl olur bilmeyen tek çocuk bir kadına bunu tane tane anlatmış, en mutlu günümde de en kötü günümde de yanımda olmayı bir şekilde başarmış, yani EN GÜZEL AİLEME ithafen yazılmıştır."

3 Mayıs 2015 Pazar

Teşekkürler

Düşünüyorum. Hiç bu kadar büyük hayal kırıklığım oldu mu diye. Oldu. Olmaz olur mu. Hem de kaç kere. Ama hayal kırıklıklarının özelliği kişisel olmasıdır ya, kimden geldiyse kırıklık, ona bağlı olarak iyileşir veya iyileşmez. Peki, en anlamlı kişilerimize yüklediğimiz hayaller kırılınca nasıl iyileşsin?

Hayaller bir yolunu bulur hep, ya yakanı bırakmaz senin, ya da bir daha hiç karşına çıkmaz. Öyle işte kırıklıklar da, ya iyileşiverir hemen, ya da kalıverir kırık kırık, asla birleştirilemez..

Kime anlatsam diye düşündüğümde elimde avucumda topu topu 3-4 insan bulabiliyorum. Zaten tamamı şahidim, ki umurlarında bile değil. Kendimle konuşmaktan bıktım o yüzden, belki anlatabilsem kurtuluvericem bütün yaralarımdan. Ama anlatamadıkça biriken bir sürü hikaye yüzünden romanlar dolusu yazılarımın sadece çok azını buraya dökebiliyorum. E haliyle içerde durumlar bir miktar karışık, kalp yorgun, kalp kırgın, geçmicek, geçse de anlamı olmayacak, hiç bişi değişmicek diye düşünmekten kendime bile kırılıyorum artık.

Nasıl bu kadar küçük, bu kadar kötü, bu kadar mutsuz olabilirsin? Nasıl bu kadar küçülürsün bubuksultan? Daha ne kadar küçülüceksin, kalmadın ki? Kendine kalmadın, insanlara olduğun da hep yalan dolan işte, ikinci yüzün. Nasıl yaşarsın bütün bu olan biteni? Nasıl bu kadar ezilebilirsin? Hiç mi gururun yok? Gurursuzluğuna değdi mi?

Peki bir adam nasıl bu kadar kırabilir? Nasıl bu kadar küçülebilir gözümde? Paylaştığım boktan hayatı yüzüme yüzüme nasıl çarpabilir? Neden yapar? Bencil miydi o kadar? Sevmedi mi? Öylesine mi dinledi? Hıçkırırken akan gözyaşlarımı zevkle mi izledi yani? O anı da bir gün kahkahalarla anlatabilecek mi?

Daha önce de yaptı mı böyle sevdiklerine? Onlar da böyle,  kendilerinden çok sevmişler miydi onu peki?
-Sanmam.

Belki de bu yüzden yazdım.

Hayallerin de, hayatların da şifresi bir tane cümle.

"Ne kadar çok seversen, o kadar değersizsin işte."


22 Nisan 2015 Çarşamba

10:05

Cuma görünümlü çarşambanın ilk saatleri iş yoğunluğuyla acılı geçti. Şimdi alıyorum bir kaç nefes ve kendimi bilgisayarın başında bir laboratuvar köşesinde buluyorum. Yazmak güzel şey, güzel de işte, bazen üstü örtülmüş yaralarını ortaya çıkarıveriyor insanın. Tam bu saatlerde çalan bir telefonun verdiği mutluluğu hayatındaki hiç bir şeyin veremediğini gördüğünde anlıyor insan neyi nasıl ne kadar sevdiğini. Bir şeker aklına getiriyor bütün olan biteni, bir ışık, bir yudum şarap, bir bakış, bir şarkı durduruveriyor zamanı.

Öyle durduğum zamanlardayım. Ne telefonum çalıyor, ne bir ışık var kalan geriye. E hal böyle olunca, açılıveriyor şarkılar, onlara sığınılıyor anne kucağı gibi. Sözleri, hece hece aklıma kazınmış bir kaç şarkıdan bir tanesi çalan.

Sonra not alınmış bir kaç cümle çıkıveriyor karşıma. Üstünden çok zaman geçmiş, gönderilememiş bir kaç cümle.


"Dünyanın en güzel uykusu olsa gerek seninki. Derin ve huzurlu. Bak ben şimdi onca yorgunluğa rağmen yatıcam. Dönüp durucam. Uyuyamıcam bi süre. Üstelik uyuduğumda da rüyalarım rahatsız etcek beni. Umarm seni görürüm de bi işe yarar rüyalar.

Sadece bugünlük bişi sölicem. Yani okuduğunda sen de unut.

Seni çok özlediğimi farkettim bugün. Aradığımda da neler yaşadığımı anlatıcaktım. Bir sürü şey oldu hepsi bir bir seni hatırlatan.

Özlediğimin hep farkındayım ama kendimden saklıyorum sadece. Neyse önemli değil bunlar.

Böyle iyiyiz bak. Sakin sessiz huzurlu. Kötü değiliz, kırgın değiliz, gergin değiliz. Hiç bişey olmayı bu sefer başarmış gibiyiz.

İyi ol. Sadece iyi. Başka hiç bir şey istemeyecek kadar güzel sevdim seni."



Eskiden daha mı güzel seviyormuşuz, yani küçükken? Yoksa hala öyle miyiz? Yıllar yıllar geçse de durumumuz aynı kalabiliyorsa biz de aynı mıyız dersiniz? Hiç değişmeyecek miyiz?

Peki; Hiç mi geçmicek?

Sonra eskilerden kulağıma fısıldanan bir cümle daha geliyor aklıma..

"Geçmez ki..."

11 Nisan 2015 Cumartesi

20*

1. "Bir insanı sevmek, çok zordur bazen."

2. "Ama bazen de birden bire ısınıverir için, seviverirsin sebepsizce." 

3. "Sonra o sebepsiz sevgi ister büyüsün ister zarar görsün, hep bir yerde kalır. "

4. "Ruhuna işler insanın. "

5. "Aklına geldiğinde yüzünü güldürcek anılar hatırlatır, yıllar geçse de gencecik kalır." 

6. "Öyle zor değil, kolaycacık sevdim seni." 

7. "Üstünden ne kadar zaman da geçse, iyi kötü ne yaşansa da içimde hep o tatlı deli olarak kalıcaksın."

8. "Günlerce iki çift kelime etmesek de ne yapmış ne etmiş diye arkandan takip edicem, elimden geldiğince arkanda durucam, haberin bile olmadan gizlice yanında olucam." 

9. "Çünkü ben böyleyim." 

10. "Seni de öyle sevdim hep de öyle sevicem." 

11. "Kötülere bişi olmazmış merak etme bana bişi olmaz." 

12. "Ne yollardan döndüm hala yaşıyorum yine yaşarım." 

13. "Hiç bi zorunluluğun yok ne beni ne bi başkasını mutlu etmek zorunda değilsn sadece kendini mutlu et." 

14. "Zira seni seven birinin senin mutluluğunla mutsuz olma ihtimali yok." 

15. "Unutma, sen mutlu olursan ben de olurum." 

16. "Ve yine unutma, ne dersem ne yaparsam ne söylersem, kötüyse bile altında bir sürü iyilik var oldu, olmaya da devam edicek." 

17. "Çünkü sevmek böyle bir şey işte." 

18. "Çünkü ben seni öyle sevdim, hep de öyle sevicem."

19. "Hoşçakal."

20. *Bubum.... Kapama kitabı.. Sayfalarda değilse de aradığın kapama.. Kapanan her kitap yüreğinden alır götürür parçalarını.. Ve kaybettiğin her parça için, mutluluğu ararken kaybolanlardan olursun. Yapma. Kapama o kitabı.. Sayfalarda bulamadıysan aradığını, belki kapadığın kitabın ta kendisidir aradığın. Kaybettiğinde anlarsın çok geç olduğunu. Kapama işte...



6 Nisan 2015 Pazartesi

*B

Sözler biter, gözyaşları kalırdı eskiden. Artık onlar da yoklar. Herkes gibi onlar da terk etti beni. Güçlü durmaya çalışmaktan yorulmadım mı? Yoksa sanıldığı kadar güçlü müyüm?

Haketmişimdir belki hepsinin gitmesini. Ya da kendim istemişimdir böyle ölmeyi.

~~

2 dk önce de ben "kendimde" öldürdüm sevdiğimi. 2 bıçak darbesi, 2 ağır kelimeyle sökerken kalbimden kayıverdi elimden. 

Ya işte öyle. Sonra o da uçsuz bucaksın cesaretiyle kaçtı gitti. Hem de hep yaptığı gibi bir kaç süslü kelimesinin arkasına sığınarak, gitti. 

Masal da burda bitti. Aynı gözyaşlarım gibi. 

24 Mart 2015 Salı

Kum-u Saat

Hayatın kum saatini, yanındaki tutarmış.

Benimki boşlukta sanırım o yüzden zaman bu denli yavaş. Günler geçmiyor. Zaman akmıyor.

Hayatım, kum saatim, öyle bir yerde, öyle imkansız birinde kalmış ki, ne alabiliyorum geri, ne çevirebiliyorum kum saatimi.

Yavaş zaman, biraz daha yavaş.
Şarkı bitmesin, Nejatın gönlü, Teonun sesi susmasın.

Zaman akmadığına göre, çıkmışım bütün akıllardan.
Madem öyleyse, dursun zaman..


5 Mart 2015 Perşembe

^Derin

Havanın böyle olması bir tek bana yarıyor, hep bi kasvet olmalı ki yazayım dimi? =)

Gülümsedim?

Yok yok, değişmiyorum aynıyım. Sadece içimdeki kötü şeyleri bastırmak adına güzel şarkıların, güzel havaların ve güzel yüzlerin arkasına sığınıyorum. Bugün önyargılı olduğum insanları düşündüm uzun uzun. O kmlerce önyargıya rağmen onları dinlediğimde bütün fikirlerimi değiştiren insanları.

Uzaklardan, derinlere inmeden deniz dümdüz görünür ya, işte biz insanlar da öyleyiz aslında. Uzaklardan, derinlerimize inmeden dümdüz, problemsiz, mutlu, huzurluyuz. Peki ya derinlerimiz? İnebilen kaç insan barındırırız hayatlarımızda? Bu insanlar yerlerini haketmişler midir de ordalar, yoksa sadece ihtiyacımızdan mı yararlanırlar?

Evet biliyorum aynı şeyi düşünüyoruz. Bence de bazıları haketmez, hakeder gibi görünürler, bize yakınlaşırlar ama asla gördüklerinin ötesine geçemezler.

İçinizi dinleyin biraz, dinlediğinizde duyabileceğiniz seslerin sahipleriyle konuşun. Uzaktan yargıladığınız ne kadar insan var ise, onları dinleyin. Arkada bambaşka hikayeler okuyun, bambaşka hatıralara ortak olun. Ve inanın! Size derinliklerini açmış olan BÜTÜN insanlara inanın. Çünkü derinlerini açabilen insanlar, çoktan sizin tarafınızdan kırılmaya mahkum etmişlerdir kendilerini. Bu riski almak adına ya sizi çok sevmişlerdir, ya da sizi çok..

Bu yazıyı okurken benim tarafımdaysanız, size söyleyeceğim sadece tek bir şey var;

Bile bile, isteye isteye paylaştığınız geçmişinizin bir gün gelip de önünüze duvarlar öreceğini asla unutmayın.

"Gün gelir, derinlerinizi açmak istersiniz, yaşadıklarınızdan korkarsınız ve açamazsınız.
Sonra derinleriniz birikir, denizler gibi yapayalnız kaldığınızda o yükün altından bir daha kalkamazsınız."


^Bubuksultan.



19 Şubat 2015 Perşembe

^


".... And I remember when I met him.
It was so clear that he was the only one for me.
We both knew right away.
And as the years went on things got more difficult,
We were faced with more challenges.
I begged him to stay,
Tried to remember what we had in the beginning.
He was charismatic, magnetic, electric, and everybody knew him
When he walked in every woman's head turned.
Everyone stood up to talk to him.
He was like this hybrid, this mix of a man who couldn't contain himself.
I always got the sense that he became torn 

Between being a good person and missing out on all of the opportunities that 
Life could offer a man as magnificent as him.


And in that way, I understood him.


And I loved him, I loved him, I loved him, I loved him.


And I still love him, I love him."


^Lana 

28 Ocak 2015 Çarşamba

Ocak

Ocak ayından hep nefret ettim.

Aslında onun bir suçu yok, sonuçta yeni başlangıçlardan hep nefret etmiştim.

Ocak yeni bir başlangıç olmak istemezdi belki ama oldu.

E ben de nefret ettim.

Hem de ağaçlı yolumun manzarasına rağmen.



"Artık bitmeli.
Artık bitsin."


1 Ocak 2015 Perşembe

2015

Eveeet, yepyeni bir yıl demek, her yeni gün daha yeni şanslara sahip olmak demek.

Mutlu yıllar öyleyse.

2014 benim açımdan hem fiziki hem de ruhsal anlamda yorucu bir yıl oldu. Zaman zaman problemler öyle ardarda geldi ki hatta, bir yerden sonra "tuşum yok mu ya benim, bi kapatıver be" şeklinde dua ettiğim bile oldu. Beni duymadı mı, tuşum mu yok bilinmez, hala yaşıyorum.

Çok şükür, 2014 acısıyla tatlısıyla geçti, 2015 güzel geldi.

Saat 05:24, misafirlerimiz yeni gitti ve hatta keşke hiç gitmeselerdi.

Uykum yok, alkolün etkisiyle daha da açıldı. Napsın bubuksultan, yazsın bari dedim.

Öncelikle sağlık getirmesini dilediğim 2015 yılından, sevdiklerimizle mutluluk ve bol bol para diliyorum. =) Umarım beni duyuyordur. Duymuyorsa da duyuyor gibi yapsın, yarın şu milli piyango biletleri biraz para kazansın.. =)))

Yeni yıllar, iyi uykular!!