Üniversiteden çok sevdiğim arkadaşlarımla buluştum dün. Ve inanır mısınız, konu döndü dolaştı 4 yıldır iş hayatında olmamıza geldi. Unuttuğumuz ne kadar çok anımız olduğuna, sevmediğimiz insanların isimlerini dahi hatırlamadığımıza geldi konu. Sonra aralarda bir kalp çarpıntısı oldu. Zeynep'i andık. Ne çabuk geçiyordu zaman. Zeynep'i kaybedeli 2 yıl olmuş. Şimdi aramızda olsaydı 27 yaşında olacaktı. Üstelik dün gibi aklımızdaydı son yolculuğuna uğurlayışımız. Hepimiz bir gün çıkacaktık o yolculuğa ama, o çaresizce ve arkasında bir sürü genç kalp bırakarak gitmişti buralardan.
Zaman çok acımasız ve akıllıca hareket ediyordu. Bir yandan yaraları sarıyordu, öteki yandan yaralıyordu hızıyla. Geçmişe takılmadan, hep üstüne yenilerini koyarak devam ediyordu. "Ölüm var, ölmek var, yaşayın!!" diyordu sinsice.
Ama sonra unuttum ben yine ölümü. Alkolden ağzım yüzüm yamula yamula bindim o arabaya. Çünkü ben de zaman kadar acımasızdım. Üstelik de kendimeydi acımasızlığım. Ne ona, ne öbürüne, ne sana. Sadece kendimeydi. Sağ salim eve vardıktan hemen sonra sızmıştım zaten. Ama gecenin ilerleyen saatlerinde uyanıverdim birden. Mutfağa gittim bir sigara yaktım. Sonra bir ikincisini daha. Düşündüm. Kurguladım. Ders çıkarmalıydım zamandan. Bir bildiği vardı ki hızlı hareket ediyordu. Bir bildiği vardı ki kendi hariç herkese acımasızdı. Bütün gizemiyle saklıyordu hatıraları, ama arkasına bakmadan devam ediyordu. Sonra dedim ki, "Bundan sonra acımasızlıklarını başkalarına sakla Bubum. Bundan sonra geçmişle yaşamak yok."
Söndürdüm sigaramı. Olması gerektiği gibi yatağıma gittim. Ufak da bir gülümsedim. :) çünkü Zeynep'in gülüşü geldi gözümün önüne. Uzaklardan yakındı bana. Hem de yakınlarımdan uzak olanlara inat.
O bendeki gülüş de boş değildi üstelik. Pazartesi yeni ve güzel bir hayata adım atıcaktım. Onun kendime yansımasıydı o.
"Yaşam destek ünitem, ben geliyorum."
Sağlıcakla.
Bubuksultan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder