Cuma görünümlü çarşambanın ilk saatleri iş yoğunluğuyla acılı geçti. Şimdi alıyorum bir kaç nefes ve kendimi bilgisayarın başında bir laboratuvar köşesinde buluyorum. Yazmak güzel şey, güzel de işte, bazen üstü örtülmüş yaralarını ortaya çıkarıveriyor insanın. Tam bu saatlerde çalan bir telefonun verdiği mutluluğu hayatındaki hiç bir şeyin veremediğini gördüğünde anlıyor insan neyi nasıl ne kadar sevdiğini. Bir şeker aklına getiriyor bütün olan biteni, bir ışık, bir yudum şarap, bir bakış, bir şarkı durduruveriyor zamanı.
Öyle durduğum zamanlardayım. Ne telefonum çalıyor, ne bir ışık var kalan geriye. E hal böyle olunca, açılıveriyor şarkılar, onlara sığınılıyor anne kucağı gibi. Sözleri, hece hece aklıma kazınmış bir kaç şarkıdan bir tanesi çalan.
Sonra not alınmış bir kaç cümle çıkıveriyor karşıma. Üstünden çok zaman geçmiş, gönderilememiş bir kaç cümle.
"Dünyanın en güzel uykusu olsa gerek seninki. Derin ve huzurlu. Bak ben şimdi onca yorgunluğa rağmen yatıcam. Dönüp durucam. Uyuyamıcam bi süre. Üstelik uyuduğumda da rüyalarım rahatsız etcek beni. Umarm seni görürüm de bi işe yarar rüyalar.
Sadece bugünlük bişi sölicem. Yani okuduğunda sen de unut.
Seni çok özlediğimi farkettim bugün. Aradığımda da neler yaşadığımı anlatıcaktım. Bir sürü şey oldu hepsi bir bir seni hatırlatan.
Özlediğimin hep farkındayım ama kendimden saklıyorum sadece. Neyse önemli değil bunlar.
Böyle iyiyiz bak. Sakin sessiz huzurlu. Kötü değiliz, kırgın değiliz, gergin değiliz. Hiç bişey olmayı bu sefer başarmış gibiyiz.
İyi ol. Sadece iyi. Başka hiç bir şey istemeyecek kadar güzel sevdim seni."
Eskiden daha mı güzel seviyormuşuz, yani küçükken? Yoksa hala öyle miyiz? Yıllar yıllar geçse de durumumuz aynı kalabiliyorsa biz de aynı mıyız dersiniz? Hiç değişmeyecek miyiz?
Peki; Hiç mi geçmicek?
Sonra eskilerden kulağıma fısıldanan bir cümle daha geliyor aklıma..
"Geçmez ki..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder