İyileşmek derdinde de değilim aslında, sadece biraz yazabileyim istiyorum. Tek yapabildiğim oymuş gibi çünkü, o da gidince birden korkudan ne yapacağımı bilemez bir halde uykusuzca oturdum sabaha kadar.
Biraz ilham için bulutlara dokunmalıymışım meğer. Uçaktayım. Kalkış sonrası gördüğüm manzara şimşekler çaktı beynime. "Yaşamının anlamı" diye diye sayfalarca yazmış ya Oruç Aruoba. Öyle bir şeyler oluştu bünyemde. "Yaşamımın anlamı mı yok sanki, geldi işte" dedim. Düşündüm, gördüklerimden sonra gün doğumu kadar ilham verici ne olabilir, bulamadım.
~Her doğan gün, her an dönen bir Dünya.
~Güneşe kendi itaatkar, Ay ona. Bulutlara yemek veren bir Dünya
~Bir kaç kötü adamın yönetimiyle içinden çıkılmaz savaşlar barındıran, ancak herşeye rağmen kendini döndürebilen bir Dünya.
Bunlar kafamdan saniyelerle sayılı zamanda hızlıca geçerken bulutların üstüne çıkıverdik birden. O turunculuğu sizlere gösterebilseydim eminim umut dolardınız ben gibi. Bulutların üstündeki pamuksu his kollarını açıp sarılmayı bekleyen bir dost gibi gülümsüyordu. Koskoca uzay boşluğundan parıldaması güneş ışınlarına rağmen yetebilen tek bir yıldız gözüme parıldadı. Yavaş yavaş doğan güneşin lezzetli ışıkları bulutlara vurdukça, sanki doymuş bir çocuk misali dans etmeye başlayan o ışık süzmeleri, umudun ta kendisiydi.
Sonra bir baktım, yazmışım yine satırlarca, sanki dünya çok umutluymuş gibi kandırmış yine ve yazmışım işte.
"Ah!!" demiş Dünya, "ne vardı savaşa kavgaya, görmeliydiniz tüm güzellikleri ve onlara sarılmalıydınız."
"Sevgili Dünya" demişim bense, "Ben gördüm sarıldım bile, keşke onlar da beni görse."
Sevgiler,
İstanbul'a iyi bakın.
✈️✈️
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder