25 Kasım 2016 Cuma

EsEs

Ulan bundan 4-5 yıl öncesi çok değil. 

Tek derdimiz havelkanın önünde park yeri bulamamak. Gece kafepi de cluba gidicez mesela, ulan bu gece ne içsek? 

Clubta niggas in paris çıksa da o bize ayrılmış merdivenlerde saçma sapan dans etsek. Gece çıktık diyelim. Köfte mi yesek kokoreç mi yesek? Yedik diyelim, eve mi gitmesek napsak?

3 araba peşpeşe konvoy halinde evden alır, eve bırakırlardı. Gençtik ya. Gencecik. O zamanlar harcadığımız parayı şimdi harcasak ev geçindiremeyiz. Nasıl bir enerjiyse haftaiçi 4te eve girip 7de işe giderdim. Şimdi haftanın sadece 1 günü bile uykusuz kalsam, en az bir akşam 19:00da yatıp sabaha bağlamadan geceyi yorgunluğum dinmiyor. 

Topu topu bir elin parmakları kadar arkadaş. Ne eş var ne çoluk çocuk. Serseri mayın gibi Eskişehir'in içinden geçtik. Ne bulaşabiliyorlardı, ne erişebiliyorlardı. 

Seneler de o elin parmakları kadar geçti birden. Göz açtık kapadık neredeyiz? Bugün eskişehirde hastanenin 7.katından bir pencereden gördüğüm tek şey, yorgunluğumuz. Hepimizin apayrı dertleri oluştu. Aşk acısı, evlat derdi, ana-baba dertleri. Ölümler, ev geçindirme sıkıntıları. Kaybolup gittik şehrin içinde. Ama hiç bırakmadık birbirimizi. En büyük şansımızdır. Hiç kopmadık, o omuzlar yanyana. Hiç koparamadılar. 

Ne diyordum. İsterdim ki o 4-5 sene önceye döneyim, bir Cuma gecesi delirmişçesine park yeri arayayım, Havelkanın en köşe masası ayrılmışçasına gideyim, bir duble Chivasımı söyleyeyim, Seçkinle sohbet ederken kapıdan benim adamlar girsinler sırayla, Safa Gürkan Yasin. Sonra napsak ne etsek, Pi de bulalım kendimizi. Change the way you kiss me çalarken havaya kalkmış ellerle oooh oh yapalım.(bunu da eskişehirlilerden başkası anlamaz) İsterdim evet. Tan şarkı söylesin, biz bir şişe viskiyi açtırıp en önden keyifle dinleyelim şu an. İş çıkışı dükkanları gezeyim, birinde çay birinde kahve içeyim. Canım sıkılınca ağlamak için Bayrağa araba çekeyim. Ağladığım da dert sandığım dert olmayan şeyler olsun. Ama zaman geçiyor. Büyüdük. Yine de keşke büyümeseydik dediğim an bir kaç saniye. Çünkü biliyorum şimdi kocaman bir ailede sade limonlu bir çay bize yetiyor. Defneyi koklamak yetiyor. Kahvenin yanında sohbet yetiyor. Sarılmak yetiyor. Dertleşmek yetiyor. Bu koca aile "her şey yaşında güzel" dedirttiriyor. 

Sağlık olsun da herşeyi hallederiz. Yanyana biz herşeyi hallederiz. Sağlık herşey. Sağlık olsun da gerisi boş, berabersek yaşlanmak bile güzel. 

Oh be..! 

Koy çayı Safa, dükkana geliyorum. :)

~Özlemişim ya burda olmayı. Öyle ya da böyle, çok özlemişim.  
Esesten sevgiler.

Edit:Kahve de olur. :))) 
Edit2: Toffee Nut Latte miiii?????? 

17 Kasım 2016 Perşembe

Pamuk

~Biraz anlasaydı pamuklara sarardı be.
Ben böyle sevilseydim, pamuklara sarardım.~

Nankörüz.
Yürüyoruz sevgi dilene dilene, Ceyl-an'ın dediği gibi ama yok. Dilencilere göz ucuyla bakmazken neden dileniyorsak.

Nankörüz.
Biraz nefes verseler, hiç durmadan içime çekerim. Çekerken de muhtemelen yorgunluktan kapanıverir gözlerim. Umurumda olur mu hayat dünya başkası? bilmiyorum bile.

Yazık.
Biraz anlasaydı, pamuklara sarardı seni.
Sen böyle sevilseydin, pamuklara sarardın eminim.

Nankör.
Dilensen de vermeyecek o sevgiyi, bağırsan çağırsan da sarılmayacak.
Acıya acıya, acıta acıta bitirecek.

Nankör.
Bitsin diyebilecek. Nefes dahi almadan, aldıklarını vermeden, biraz şefkat göstermeden, bitsin diyebilecek. 

Halbuki, biraz anlasaydın pamuklara sarardın be.
Ben öyle sevdim.

15 Kasım 2016 Salı

Uyu

Biraz sakinliğe, bir kaç büyük yudum alkole ve her şeye rağmen parıldayabilen yıldızlara olan ihtiyacım muazzam. Bence hayatla ilgili yanlış giden şeyleri toparlayıp bir bavula koymalı ve bavulu bir seyahat esnasında kaybetmeliyim. Bırakayım gitsin demedim bakın, uçurumdan atayım hiç demedim. Çünkü böyle kendi isteğimizle bıraktığımızda daha çok seviyoruz kötü, aslı kötü şeyleri. Sanki kötülükleri unutup, kötü bildiğimiz her ne varsa daha çok seviyoruz. Bir seyahat esnasında kaybolmalı her şey. Evet bir bavulla. Ve bir daha gelmemeli.

Biraz martı olsa etrafımda ne zararı olurdu ki sanki? Biraz martı sesi, bir büyüğe (hani şu danışılacak olan) ve her şeye rağmen doğabilen güneşe ihtiyacım muazzam. Bence kendimle ilgili saçma şeyleri kolilere sığdırıp hiç yolunu bilmediğim, dönüp tekrar gidemediğim bir evin bodrum katına koymalı ve unutmalıyım. Tekrar alabilecek olduğumda, atmaya kıyamayıp gidip alacağımda yani, ulaşamamalıyım. Yoksa delirmiş gibi bir kaç saat içinde gidip geri alabilirim. Çünkü delirmiş gibi değilim, gibisi fazla. Deli bir kadın kedileri sevip, onlara döktüğü zamana acır ya, delidir çünkü. Öyleyim. Ve evet kediler bir haberdir olup bitenden. Nankör kediler.

Belki de biraz uyumak iyi gelecektir.

Tek yapmam gereken şey uyumak.

Öyle bir uyumak ki...

Sakinlikle,
bir kaç
damla
daha
alkol
aldıktan
sonra,
yıldızları
inceden
süzebildiğim,
martı
sesleri
duyabildiğim
bir
bahçede,
rakı
şişesine
kafa
atmış
bir
babanın
(ki
her
şeyimden
ötedir)
göğsüne
yatıp,
ağlayarak
uyumaya,
gözlerimi
o
sıcacık
ellerin
silmesine,

güneş
doğuşuna
kadar
o
ellerle
sarıp
sarmalanmaya
ihtiyacım
muazzam.
..
...
Basit
değil
mi?

Uyu bubum.

B.


5 Kasım 2016 Cumartesi

*Dünya

Dün gece karalayıp durdum. Karalama diyorum çünkü gerçekten 3-5 kelimeden ötesine gidemedim. Kağıt kalemle kendini dost sanıyor ya insan. Onlar bile kazık atmış gibi hissettim ama suçsuzlardı. Herşey beynimin içinde, psikolojimin, ruhumdaki hastalıkların suçuydu. 

İyileşmek derdinde de değilim aslında, sadece biraz yazabileyim istiyorum. Tek yapabildiğim oymuş gibi çünkü, o da gidince birden korkudan ne yapacağımı bilemez bir halde uykusuzca oturdum sabaha kadar. 

Biraz ilham için bulutlara dokunmalıymışım meğer. Uçaktayım. Kalkış sonrası gördüğüm manzara şimşekler çaktı beynime. "Yaşamının anlamı" diye diye sayfalarca yazmış ya Oruç Aruoba. Öyle bir şeyler oluştu bünyemde. "Yaşamımın anlamı mı yok sanki, geldi işte" dedim. Düşündüm, gördüklerimden sonra gün doğumu kadar ilham verici ne olabilir, bulamadım. 

~Her doğan gün, her an dönen bir Dünya. 

~Güneşe kendi itaatkar, Ay ona. Bulutlara yemek veren bir Dünya

~Bir kaç kötü adamın yönetimiyle içinden çıkılmaz savaşlar barındıran, ancak herşeye rağmen kendini döndürebilen bir Dünya. 

Bunlar kafamdan saniyelerle sayılı zamanda hızlıca geçerken bulutların üstüne çıkıverdik birden. O turunculuğu sizlere gösterebilseydim eminim umut dolardınız ben gibi. Bulutların üstündeki pamuksu his kollarını açıp sarılmayı bekleyen bir dost gibi gülümsüyordu. Koskoca uzay boşluğundan parıldaması güneş ışınlarına rağmen yetebilen tek bir yıldız gözüme parıldadı. Yavaş yavaş doğan güneşin lezzetli ışıkları bulutlara vurdukça, sanki doymuş bir çocuk misali dans etmeye başlayan o ışık süzmeleri, umudun ta kendisiydi. 

Sonra bir baktım, yazmışım yine satırlarca, sanki dünya çok umutluymuş gibi kandırmış yine ve yazmışım işte. 

"Ah!!" demiş Dünya, "ne vardı savaşa kavgaya, görmeliydiniz tüm güzellikleri ve onlara sarılmalıydınız."

"Sevgili Dünya" demişim bense, "Ben gördüm sarıldım bile, keşke onlar da beni görse."

Sevgiler,
İstanbul'a iyi bakın. 

✈️✈️