31 Aralık 2014 Çarşamba

BubuksulTan'a

Seni tanıdığımdan beri 4. farklı yıl bu. 

O günden bugüne büyük şeyler yaşadık hem iyi hem kötü. İlişkimiz dediğin gibi zirve yaptı dibe vurdu birçok kez. Aynı yaşam çizgisi gibi demek ki bizde hayat var hala aramızdaki şey canlı:-) 


2014 ü Kiribatiye göre seninle bitiriyor 2015 e seninle giriyorum. Hayat bizi nereye götürür bilmiyorum ama bugün tarihe not düşmek gerekirse seni hiçbir zaman unutmayacağımı biliyorum. 


Yeni yıl senin tüm dileklerini tüm isteklerini sana getirir çok mutlu olursun diye ümit ediyorum. 


2015 te Ben olur muyum olmaz mıyım bilmiyorum ama bir gün Kiribati'de yeni bir yıl karşılama durumum olursa yanımda olmasını isteyeceğim tek kişi sensin. 


Bir gün gerçekleşmesi dileğiyle...  


Mutlu Yıllar güzel insan, sevdiğim kadın..





Bubuksultan




10 Aralık 2014 Çarşamba

Ne yaparsan

Küçük oyunlar, büyük savaşlar getirir.



Ve büyük savaşlar arasında kalan aşklar, en hazin sonu yaşamaya mahkumdur.



Peki aşk, savaş derken bizler nerdeyiz? Savaşların askerleri, aşkların leylaları, söyleyiverin nerdeyiz?



Ağlamayın, gözyaşlarınız bir savaş için fazla küçük..

Ve sakın düşmeyin, düşüşleriniz bir oyun için fazla.... "fazla.."


8 Aralık 2014 Pazartesi

17:00

Yazmadan duramıyorum.

İçten içe, yazmadan, söylemeden duramıyorum.

Belki de kendime ufak bir kaç süpriz yapmalı, bir defter ve bir kurşun kalem almalıyım.

Mutlu anlarımda yok böyle yazmalarım, hep mutsuzken tükenmişken var.

Kendimle çelişmek için yazıyorum. Çelişmekten mutluluk duyuyorm.

Kendimle gurur duyuyorum.

Güçsüzlüğümle bu kadar güçlü olabildiğim için gurur... duyuyorum...

A_L_T

Bu yerleri bilirsiniz aslında, zaman farklı, şehir biraz daha betonlaşmış sadece.

O zamanlar içindeki mutluluk yüzüne, gözlerinin içine vurmuş insanlar tanıdım. Gözlerin içinden gelen mutlulukla tüm dünyasını mutlu eden insanlar. Şimdilerde uzaklar belki ama, mutlulukları daha mutlu, aşkları daha aşk, kızları güzel, erkekleri yakışıklı. Mutluluklarını gördükçe mutlu olabilcek kadar sevdiğim insanlar.

Evet, gerçek mutluluk sevdiklerinizin mutluluklarında. Bakın bana, mutlu olun sevdiyseniz. Yaşamanın bedellerini ödemekten yorulmayın, hızlı geçiyoruz zamanda. Hissetmediniz mi hiç kemiklerinizde? Tek gerçeğimiz "zaman" aslında. Zamanda mahvolabilirsin. Acı çekebilirsin belki de çok mutsuz olabilirsin. Ama ne kar yağmaktan vazgeçer, ne de yağmur diner. Hayat kendine gelmeni beklemeden akar giderken, zaman seni ASLA beklemez.

Bir yanında mutsuzluğun, bir yanında mutlu olmak için gelmesi beklenen varken işin çok zor. Çünkü sen bir yerlerde hüngür hüngür ağlarken, başka bir köşede kıskanılacasına aşık, mutlu, kahkahalarla gülen insanlarla dolu hayatın. Beklemek hayatın en kötü yüklemi. Çünkü zaman acımasız. Senin mutsuzluğunu beklemeyecek kadar kibirli. Aynı insanlar gibi. Sağlığın gibi. Yaşın gibi, her geçen gün kendine bir kırışıklık daha ekleyen göz kapakların gibi.

Nefes aldığım sürece, evet evet, ben, nefes aldığım sürece, en kötü anımda bile içimde bir yerlerde olan o umuda ne kadar kızgın olsam da, onsuz yaşayamayacağımı anlayacak kadar geçiyorum zamanda. Zamana karşı umut der ki, kar yağmaktan vazgeçmez, evet yağmurlar dinmez ama gözyaşlarım diner, nefesim kesilmezse zaman bana güç verir, ve umudum yaşar.

Tabiii, ben de yaşarsam.



Bubuksultan.


27 Kasım 2014 Perşembe

Yolculuk~

Şehrin ışıklarından uzakta, o kadar güzel göründüklerini bilseler, utanırlardı şehirlerden. 

Bir kaç tane, sadece bir kaç tane sandığım anda derinlerden bana göz kırpan milyonlarcası için bu mutluluk. 

Uzayda kaymadan, ölmeden, kara deliklere yem olmadan durun orda emi 😊



20 Kasım 2014 Perşembe

</3

"Bir aşka kaç şarkı sığar?"

Cevabın tek bir şarkı olduğunu savunanlardanım. O da aşkın bittiğini kanıtlayan, mütemadiyen bangır bangır kulaklarında çalan, başlarda ağlatan, mutlu ediyosa da aldatan cinsten. 

Aşk kendisi şarkı sözü, ezgisi, notası..

Çalmaya başladığı an, kendisi bittiği an. 

"Ayaklarımın sesini duyuyor musun?"

18 Kasım 2014 Salı

Zaman

Uzayda her nesne, ışık hızıyla hareket etmektedir. 3 boyuta bir boyut daha kazandırıp, 4. boyut olarak zamanı da o boyutlardan sayarsak bu mümkün.

Yeterince hareketli olan bir araçta bulunan bir kişi için zamanın yavaşlaması tamamen bu sabit hızdan kaynaklanır. Uzay düzleminde hız kazanmış bir cisim, zaman düzlemindeki malum sabit "ışık hızı"ndan bir kuple çalmış olacak ki, cismin zamandaki hızı yavaşlar.

Anladınız mı şimdi?

Ya oğlum hadi anlamadınız diyelim, yatak odanızda duran dolap, zamanda ilerlemiyo mu lan?

İlerliyo.

Tamam onun hızı ışık hızı (dünyayı ignore ettik, yatak odanız uzayda malum) Eee, bu durumda zaman da bir düzlem değil de ne? =)

Ya neyse sallayın beni oğlum, evren zaman falan derken kendimi kaybettim.

Işık hızındayım, tutabilenleri beklerim..


Sarı ~J

"Bir ara sokakta öldüm, dün.
Öylece yani, birdenbire.
Boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde. 
Granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
Şehrin "boşu boşunalığına" içerlerken
Bırakmışım son nefesimi kaldırıma, bitmiş!
Öylesine yani, birdenbire. 
..
.
Ve o sokakta bitti herşey. 
Birdenbire. 
Sarı sessizliğin içinde..
..
.
Ya da ölmek yerine
İki adım yol yürüyeydim de
Konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle
Gitmek yerine.."


J.

Yüzleşme

Uyumak için yatakta dönüp dururken kalp sesinizi duymak kadar iğrenç bir şey yok sanırım.

O ses uyutmaz insanı, ve normal değildir de zaten.

Geçtiğimiz hafta yaşadığım travmatik olayların üstünden sadece bir kaç gün, bir kaç saat, bir kaç dakika geçti. Üstelik zamanın bambaşka bir boyut olduğunu tam da anlamışken böyle yavaş geçmesini algılayamadığım anlarda geçen, bir kaç dakika işte.

Ne gariptir ki, insanın sadece kendiyle çözebileceği sorunları olduğunda, bunu anlayıp, başka hiç bir şeye ihtiyaç duymadan yaşamaya gayret ettiği, bir nebze nefes alıp, bir de utanmadan o nefesi verdiği zamanlardayım. Ne bir dosta, ne bir yazıya, ne de bir düzene ihtiyacım var. Kimsesizliğe, yalnızlığa en çok da sessizliğe ihtiyaç duyuyorum.

Bilerek ve isteyerek oraya kendimi sürüklüyorum.

Bir sürü insanla, bir sürü yazıyla ve birden çok düzenle baş etmek yormuş olucak ki, şimdilik böyle yaşamak kolayıma geliyor.

Ve kalp atışlarımı duymamak için dua ediyorum.

Uyuyamamak zor zanaat. Hele ki bir de konuşmak istemeyip, sadece uyumak isterken, uyuyamamak..

Umarım hiç biriniz, dostum düşmanım hiç biriniz, bu kadar çaresiz ve akıl dışı bir durumla karşılaşmazsınız. Zira halim içler acısı da olsa, hala dimdik ayakta durmaya çalışmak bünyemi zorluyor ve kalbime vuruyor. Heyecan gibi bir kalp atışı ama, aslında hastalıklı ruh halimin en büyük yan etkisi. Öyle bir yan etki ki, ne iç huzurumu yakaladığımda geçiyor, ne de sakinleşmeye çalışıp unuttum sandığım da.

- İyileşmeliyim.

Uğraştığım bir sürü sağlık probleminden bahsetmiyorum. Ruhumdan, ruhumun derinliklerinde beni mahveden hastalığımdan bahsediyorum.

Ve kalp atışlarımın sesini kestiği anı, huzur içinde uyuyacağım anı bekliyorum.

Ne bir alkol eylemiyle, ne bir küfürle, ne de bir sinir harbiyle iyileşmeye çalışıyorum. Ne bir dostla, ne bir sevgiyle, ne de büyük bir mutlulukla iyileşemem artık.

Korkutuyor biliyorum. Etrafımda olan herkesi bu sessizliğim korkutuyor. Ben de bu zamanlarda çoğunlukla kendimden korkuyorum, ancak uzun zamandır ilk defa "biraz daha" büyüdüğümü hissediyorum.

Şu an bu satırları yazarken iyileşmeye çalışmıyorum. Bu sadece bir yüzleşme. Kendimle, özellikle de kalbimle yaşadığım yorgun bir yüzleşme.

Üstelik herkesin ihtiyaç duyduğu kadar sessizlik içeren ama kalp atışlarımın sesini biraz olsun dindiren bir yüzleşme.

Hadi bakalım. Zamanı geldi.

Uyu bubuksultan.


11 Ağustos 2014 Pazartesi

****

"denizle mi sevişsem diyorum bazen gece gibi sanki sadece benim olan teninin yerine.. ya da bi uzanabilsem yeterdi aslında yıldızlara dokunduğumu sandığım ellerine.. dudakların yok ya artık bak şarabın tadı buruk yine.. dayanamadım bir sigara daha yaktım imkansız aşkların şerefine..

Yazı, yıldızlar kadar uzak, ama bir o kadar yakınlara gelsin.. Kadehler vurulsun masaya, yıldızlar hiç sönmesin.. ⭐️ 




15 Temmuz 2014 Salı

Temmuz

Okuduğunda insanı sarsan yazılar vardır. Hiç o yazılardan yazamadım.

Benim yazılarım benim sarsıntılarım oldu hep. Kendim yazdım kendim okudum. Onlardan biri işte bu da.

Ne yaşadık bu kadar da bu hale geldik sorusunu soralım hadi kendimize. Ne yaşadık, taş mı taşıdık sırtımızda? Taş mıydı kalbimiz, taş mı oldu elimiz ayağımız? Sevmenin kıymetini bilemedik mi? Sevmeyi beceremedik mi? Ne inatlar uğruna harcadık vaktimizi de, sevdiklerimizi aslında hiç sevemedik mi?

Yaz kokusu ciğerlerimize dolarken, ışığımız sen ben biz gibi uyumayanların ışığı olmasın da gökyüzünden bir tane yıldız seçelim hadi. Ne zaman bu kadar küçüldük? Hep mi küçüktü bedenlerimiz, avuçlarımız hep mi bu kadar soğuktu? Ne eller uğruna harcadık avuçlarımızı da, sevdiklerimize aslında hiç uzanamadık mı?

Kalbimize taş basıp sevelim hadi.. yoklukları uğruna üzüldüğümüz insanları sevelim.
Uzanamayan avuçlarımızı sevelim de, bir temmuz gecesinde hayallerimizde uzanalım o insanlara.

O zaman geçer ne yaşadıysak.
Geçmez sandığımız her şey, bir tek o zaman geçer.

Bubuksultan.



17 Haziran 2014 Salı

Depresyon

Arkadaşlar; 

Tehlikenin farkında mıyız?

Söyliceklerim bu kadar.

Teşekkürler. 

13 Haziran 2014 Cuma

Yengeç

Şarkı en kısık seste çalarken düşlediğim görüntü tabiki de böyle değil..

Aslında bir deniz kenarında veya şehrin ışıklarını gördüğüm bir yerde değilim. Kontağı kapatılmış, ışıkları söndürülmüş arabam da, camdan gördüğüm görüntüsünü en sevdiğim yerde, en zor anlarımda kaçtığım yerde olmalıyım.

Alışılagelmiş hayatımdan uzak olduğum ne kadar anım varsa, o yerde saklı.

Şarkı, en kısık seste çalarken, yalnız olmayı istediğim bir anda değilim aslında.

En azından sigaramın bana eşlik etmesini isterken, yanımda belki de duymayı en çok özlediğim seslerin olmasını diliyorum. Gülmenin en çok yakıştığı anlara, gülmenin ölümsüzleştirdiği insanlara yüzümü dönmek, gülmek, gülmek, gülmek istiyorum.

Sevmiyorum böyle olmayı. Bu kadar kalabalıkla, bu kadar yalnız hissetmeyi sevmiyorum. Kabuğuma çekiliyorum. Her yengecin yaptığı gibi, ben de kabuğuma çekiliyorum.

Ve biliyorum kaybettim.

Hayallerimi, heyecanımı kaybettim. Gitmeyi en çok sevdiğim yeri kaybettim. Görmeyi en çok özlediğim gülüşleri kaybettim.

İnsan hayallerine ulaşamadığı ölçüde ölüme yaklaşırmış, anladım.
Hastalıklarla değil, yaşayamadıklarıyla ölüyormuş insan.

~~~~~

Lana, şarkıyı tekrar tekrar söylemekten çekinmezken, ben ağlamaktan çekiniyorum bu gece.

Ve kalamıyorum..
Ve gidemiyorum..
Saklanmakla mutlu olamıyorum..
Sigarasız nefes alışım kadar anlamsızlaşıyorum.

Shades of Cool 53.kez çalarken, yatağımda, hayallerimden çok uzak, mutlu olmamaya alışıyorum..


Ve bu gece iyi uykular sizlerin, "rüyalarım harici ulaşamadığım hayallerimse" yalnıca benim oluyor

Bir yalnızlığa daha işte bu sayede alışıyorum......


Bubuksultan.

12 Haziran 2014 Perşembe

"Gitmek" üzerine

Baba evinden ilk ayrılışım üniversite yolculuğumda oldu. Hiç de koymamıştı. 5 sene paşalar gibi yaşadım. Dönerken de korka korka döndüm... Ya anlaşamazsak? Ya özgürlüğüm elden giderse?

Şimdi neden böyleyim.. Büyüdüm mü?

O eşyaları tek tek katlarken gizli gizli akıttığım gözyaşının haddi hesabı yok..
Bugün başka şehire gelin gitseydim ne bok yicektim?

Neden böyle oldum... Ne yani, yaşlandım mı?

Çok zorlanıyorum..
Bu odadan ayrılacağım için, çok zorlanıyorum..
Evet yeni bir hayat, yepyeni bir ev.. Üstelik herşeyi tam istediğim gibi bir ev..

Ama neden böyle hissettim.? Neden bu kadar ağladım?

Tam 1 hafta sonra bugün bu evden çıkmış olduğumda tekrar bu yazıyı okuyarak, yazarken nasıl ağladıysam aynen öyle hüngür hüngür ağlamayı planlıyorum..

Odamda bir sigara daha yakayım da, derin derin çekeyim içime..
Sonra da durdurabilirsem gözyaşlarımı sileyim..


Hadi Bubuksultan.
Belki de yıllarca yatmak istemediğin yatağına sarılarak uyu bu gece..
Günler sonra koşarak gelip boyunlarına sarılıp, hiç ayrılmamak için dua edeceğin ailene sarılarak uyu..

13 Mart 2014 Perşembe

Üçgen


Memleket meseleleri iyi gelmedi mi biraz? Size bana bize.
İnsan kendi dertlerini unutuyor baksanıza. Ne hastalık kaldı, ne aşk acısı..

Bizim çocuklar ölümlerden ölüm beğendi. Onlarla öldük.
Bizim aşklar ölümlerden ölüm beğenmişti de, onlarla da ölmemiş miydik zamanında?


İnsan bunca sıkıntının arasında kendine ne kadar üzülebilir.
Konuşmak az, susmak az, koşmak az, yaşamak bile az geliyorsa, bu saatte ne korkutabilir bizi?
Peki sorarım size. Nerden bulaştık biz bu kadar belaya?

Neyse...
Bizim belalar, bizim çocuklar, bizim aşklar üçgenindeyiz artık.

Heee iyi oldu iyi.
Heyecansızdık, alın bize heyecan. 

Allah'ından belasını istemiş, o üçgen içinde, bir avuç kadar insanız artık. 

27 Şubat 2014 Perşembe

~mavi kuş


Sulara anlattım derdimi tasamı; yüzümü yıkamak için akıttığım sulara anlattım..

Kalemini kırarmıymış aşk bi yazarın? 

İncitir miymiş aşkı aşığını?

Susturur muymuş dilini, durdurur muymuş kalbini? 

Elini kolunu bağlarken, dar ağacına götürür müymüş?

Aşk, bi insanı hiç kendi celladına bile bile düğümler miymiş?

Kendine yalan sölemekten daha kolay ne var bu hayatta? Yalanlarda kaybolmaktan daha kolay neyi başarabiliyoruz?

Yalan söyleyelim hadi..

Hiç kendi celladına aşık olur muymuş insan? 

Hiç kendi canını bu denli yakabilir miymiş?

Hemmmm... öleceğini bile bile aşık olmak da ne demekmiş? 



İyi geceler. 
~Bubuksultan

15 Ocak 2014 Çarşamba

Yitirmeden

"Seni elleriyle büyüten bir kadın, gün gelir senin ellerinde hasta gözlerle sana bakarsa.. 

İşte ölmek bu, ölmek bundan daha kötü olamaz.."

Sonsuza dek yaşayacaklarını sandığımız sevdiklerimiz, bir gün bizi teker teker bu dünyada bırakıp gitmeye başlamadan, değer kıymet bilemeyecek kadar aptal canlılarız biz.

Halbuki ne var, daha çok sevsek, daha çok değer bilsek. Ne var sanki ellerini bırakmadan yaşayabilsek.

Ama kaybetmeden değer bilmeyiz. Kaybetmeden anlayamayız değer nedir? 

Ne de çok severmişiz, kaybetmeden bilemeyiz.

"Pinhani - Yitirmeden" şarkısı, bu gece şarkımız olsun.



Yitirmeden sevmeyi öğrenip, sevmelere doyamayalım diye.

Kokusunu özlemeden, yeterince koklayalım diye.

Anneanneleri, dedeleri hep daha çok sevelim, pamuklara saralım, hiç unutmayalım diye.

Allah hepsine daha uzun ömürler versin, biraz olsun biz de sevmeyi öğrenebilelim diye.


İyi geceler.
Bubuksultan.

8 Ocak 2014 Çarşamba

O Kadar

Nasıl bile bile inanıyoruz insanlara?

Her gülüşün, her dokunuşun arkasında yatan milyonlarca sebep varken nasıl inanıyoruz? 

İnanıyoruz çünkü ihtiyacımız inanmak. 
İnanıyoruz çünkü yaşamanın en büyük ihtiyacıdır inanmak.

Ben sana inanmışsam sanma ki kendimi kandırdım. 

Ben sana inanmışsam sanma ki inandım.

Sen benim ihtiyacımken inancımdın.

Şimdilerde ise sadece bir "inançsızlık"sın.

O kadar..

4 Ocak 2014 Cumartesi

Bub~um

--- Bir gün tüm cesaretimi toplayıp bütün gerçekleri anlatıcam sana.

Seni nasıl kullandığımı. Seni nasıl aslında hiç sevmediğimi. Neden yaptığımı, nasıl yaptığımı. Nasıl bu kadar iyi bir oyuncu olduğumu, hepsini anlatıcam.

Anlamıcaksın çünkü anlamak çok zor. Oyuncak olmak çok zor. Bilirim. 

Şimdi ihtiyacım olan tek şey, biraz zaman. 

Biraz, çok az, ZAMAN. ----

"Bubum"

3 Ocak 2014 Cuma

20:14


Neyse ki kimseler anlamadan ağladım, anlattım.
Aralık kalmış, Kasım bitmişken napayım yeni bir yılı?

"Neyse ki, tek bir kez denedim, onda da yine sana döndüm."