E, ev telaşı saracak bu hafta itibariyle. Yok o sığar bu sığmaz, yok seramiği, parkesi, boyası, taşımacılığı, toplanması derken, Ekim nasıl geçer hak getire. Tek motivasyon kaynağım 16'sıydı Starbucks sağolsun. O da az önce fabrikadan gelen invitationla son buldu. Bıktım toplantılardan diyemeyecek kadar işe yeni başladım. Öyle olunca içime içime konuşuyorum işte.
Mis gibi ürün çıkarttım. 3 günde yok satmaya oynadı. Daha neyle tatmin olmalıydım bilmiyorum. En son bu derece çöküşe geçtiğimde 27 yaş sendromu deyip durmuştum. Ne şimdi bu 29 mu? Hayır, hadi o zaman ciddi problemlerim, kendimle alakalı sıkıntılarım vardı. Şimdi ne oluyor böyle? Başlarım sendromuna deyip, kendimi mi doğrasam. Ama kıyamam da şimdi. :)
Yine bir gün "o" zamanlar kadar mutlu olabilecek miyim bilmeden yaşıyorum şu an.
Kumar oynuyorum her gün. 5 adam 3 şapka. Hiç birinin kafası şapkasız kalmasın diye ordan al oraya koy kumarı. Kazandırmıyor ama kaybettirmiyor da anlayacağınız.
Neyse, yapacak birşey de pek yok. Şu tilkilerin kuyrukları değmesin de...
Neyse, yapacak birşey de pek yok. Şu tilkilerin kuyrukları değmesin de...
Bana biraz yalnızlık, boşluk, biraz sukunet gerek. Aslında nereye gitmem gerektiğini çok iyi biliyorum. Gitsem giderim, ama işte, gidemiyorum.
Amaaaaan..
Hep böyle gidecek değil ya.
Hep böyle gidecek değil ya.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder