26 Ekim - 29 Ekim arası 3 günlük tatili hemen fırsata çevirelim dedik, başladık planlara. Başlarda Rizeler, Hemşinler konuşulsa da son dakika bir Maşukiye hissi kapladı beyinlerimizi. Yolda çok vakit kaybetmeyiz, dolu dolu geçiririz dedik. İstanbul'a uzak olmaz, Bulut'u rahat bırakır, bir şey olursa koşa koşa gideriz dedik. Sessiz sakin olur, bol bol yüksek ses müzik dinler yer içeriz dedik. Güzel bir konak kiraladık.
Hep brlikteyiz aslında, gündüz, gece. Mesajlarla, akıllarla, duygularla. Rakı masalarında balık, Lavazza'da salata, teraslarda şarabız. Amma velakin ilk defa aynı evi paylaşacak olmanın da muhteşem bir heyecanıyla alınacak listelerini, efendime söyleyeyim, sabah öğle akşam yemeklerini biraz abartmış olacağız ki klasik hayat, çok heyecanlı olduğumuz her anda olduğu gibi büyüyü bozdu ve planlarımızın bir miktar dışına çıktı.
Neden mi? Söyleyeyim.
HASTA OLDUK!
Şaka değil, 25 Ekim akşamı gruptan yazışırken 3 kişi hastalığını ilan etti, biri de "oluyorum gibi" dedi. "Sıçtık" desek de, "yok ya toplarız" diye moral bozmadan yola koyulduk. Akşam saatlerini Eskişehir soğuğu kaplamış olan sevgili Sapanca'ya vardığımızda, mangal yakılmış, salatalar yapılmış rakılar konulmuştu. ( Cağnım Berk. Ne hamarat adamsın yahu. Söylemeden edemeyeceğim.)
P.S : #Hamsikuşu #Pes :)
Oturup masaya halimize şükrettik yalan yok. Koca bir şirketten birbirini bir şekil bulabilmiş 5 insan. Hepsi bir tür, hepsi bir cins. Birbirine hiç bir zararı olmamış bu güne kadar. Korumuşlar kollamışlar birbirlerini. Birlikte ağlamışlar, birlikte gülmüşler. Kapkalın görünen duvarlarını birbirlerine indirmişler bir tek. Sevmişler, saymışlar. Başka ne istersiniz ki hayattan, bir arkadaştan. Bilinenin aksine (ya da sanılan mı desem) bir tek kelime şirket konuşulmayan bir masa düşünün. Kimsenin çekiştirilmediği, kimsenin işini anlatmadığı bir masa. Kimseler bunu başaramazken biz başardık diye mutluyduk o akşam. Ertesi gece de öyle. Sabah 6'ya kadar masada içtik içtik hapşurduk, içtik içtik ağladık, içtik içtik güldük. Azıcık yatalım dedik, uyku tutmadı. 8'de yine buluştuk aynı balkonda.
P.S #Stavroz
Bu arada hastalıkla cebelleşen bedenlerimiz için, bir bardak gin üstü bir kupa ıhlamur içerek enerji, sabahları gülümseyen güneş sıcaklığıyla ısınaraksa moral depoluyor, geceleri daha çok hırpalanıyorduk. 3 gün aynı semptom ve odaklarla geçti. Ama olsun, yine olsa yine otururum sabaha kadar. Yine ağlarım dertlerini dinlediğim arkadaşlarım için. Yine "değer" yazarım o rakı şişesine. Yine bugün hasta olayım, yine giderim o büyülü eve. Hapşura hapşura da olsa. :)
P.S #evalmakankaal
P.S #evalmakankaal
Aslında daha çok şey yazarım. Ama paylaşasım da pek yok. Büyülü anlar paylaştıkça biter. Bitirmeyeceğim o anları bu sefer. Bir kaç güzel fotoğraf ve bir kaç güzel cümle ile bitireceğim bu gezi notunu. Çıkarttığım güzel fikirler var bu geziden. Kendime not, çekemeyenlere anten ve tabiki dostlarıma hatıra olsun.
P.S #kozmonotosman #doyulurmu
P.S #bençukurizlicem
P.S #ateşimvarmı
- Çıkarsız sevin.
- Dil dökün. Sevdiklerinizi kaybetmemek için gerekirse 10 saat dil dökün.
- Balık alırken balığı (parası ne olursa olsun) temizlettirin. :)
- Ayaklarınızı sıcak tutun.
- Satmayın. Satmayın abi. Neden satıyorsunuz. Satmayın!
- İçine ağlayan, yaş dökemeyen adamlara sarılın. Siz sarılınca ağlıyorlar. Bırakın ağlasınlar da biraz rahatlasınlar.
- Kedilere çiğ balık verin. Bir daha gelmiyorlar. :)
- Berk'in salatasından mutlaka yiyin. (ama mutlaka!)
- Güneşin doğuşunu rakı masasından izleyin.
- Balık tencerelerini ertesi güne bırakmadan yıkayın.
- Meyve yiyin.
- Viskiyi de rakıyı da sek için. (yerse)
- Alkolü götünüzle içmeyin. Götüyle içen arkadaşlarınızdan da vazgeçin. (hayat, kafa ne bulurlarsa darlıyor onlar)
- Güneşi sevin, Ay'a aşık olun.
- Dedikoduyu, kıskançlığı bırakıp, birileri için mutlu olabilmeyi başarın.
- Ya da çatlayın kıskançlığınızdan be! Size öylesi daha çok yakışıyor. :)
- Ve maalesef, domuz sevmiyoruz canım. Bir dahakine artık. :)
Kalın sağlıcakla.
B.