3 Mayıs 2018 Perşembe

Bekle Beni

Bekle beni;
Bekle beni, geleceğim. 

Eski bir şarkı yıllar sonra karşınıza çıktığında önce o eskileri hatırlatmaya çalışır. Çok eskilerde kaldıysalar pek hatırlamaya da çalışmaz gülümser geçersiniz. Sonra aynı şarkı beşinci dinlemede dank eder kafanıza. Yakın geçmişten çok da net hatırladığınız bazı anlara ulaştırır duygularınızı. Bir gülümseme, bir ağlama, bir çift göz ya da bir şeyler film karesi olur akar içinizden. Sonra da şarkıyı milyonlarca kez peşpeşe dinlemeye devam edersiniz. Sevdiğinizden değil, sırf hatırlatmaya devam etsin diye. 

Bana da öyle çaktı şimşekler gece 4 civarı. Düşündüm düşündüm. Şarkıyı sevdiğim 6 sene önceydi. Neden sevdim, nasıl sevdim, ne yaşadım da sevdim hatırlamaya çok uğraştım ama üstünden onca sene onca şey geçtiğinde çok da umurunda olmuyor ya insanın. "Aman be" dedim geçiştirdim. Ama şarkıyı gece dinlemeden duramıyordum. Bir kaç tekrardan sonra gözümün önünde bir anı belirdi. Rüya gibi belki de gerçekliği pek de olmayan. Ayrılık çeşmesinin oralarda beklediğim günlerden geriye hiç bir şey kalmamıştı. Ne o araba, ne o çarpıntılar. Ama oralarla bağdaşır bir haldeydi şarkı. Sonra biraz daha kafamı zorlayıp odaklandım ve hatırladım. Akşam karanlığında o duraktan marmaraya binip, koştur koştur Taksim'e gittiğim bir gün vardı. O gün bu şarkıyı shuffle neticesinde dinlemiştim marmarayda. Sonra büyük bir umutla koştur koştur taksimde önünden geçsem dönüp bakmayacağım bir yerde hayal kırıklıklarımı bırakıp tıpış tıpış evime geri dönmüştüm. Dönerken de tekrar açmıştım şarkıyı. Güzel güzel de ağlamıştım. Sakin ve sessizce. 

Zaman çabuk geçiyor. Bu İstanbul bana öyle dersler verdi ki 2 yılda, dersler alınırken herşey çok yavaş gibiydi ama şimdi bakınca herşeyin nasıl bu kadar değiştiğini aklı almıyor Burcu'nun. Olsundu. Büyümek de böyle bir şey değil miydi zaten?

Bir kişi için iki tip insan vardır. Biri zaman geçtikçe kötü şeylerini unuttuğuna inanamadığın, çok değer verdiğin, ve asla değerini kaybetmeyendir. Bir diğeri de ne olursa olsun asla affedemediğin, tiksindiğin, zamanın bile o tiksintiye ilaç olamadığıdır. İkisinin ayrımı kalın bir çizgiyle ömrü ayırır, kişi o çizginin üstünde kalır, çizgisinde olan insanlarla hayat sürer, çizgisinin sağ tarafında kalanlara şefkatle sol tarafında kalanlara ise iğrenerek bakar. Seçim sadece çizgi sahibi kişinin değildir tabi. Seçim, her üç tarafındır. 

Hayat çizgimden uzaklaşsa dahi değerini kaybetmemiş, kaybettiği anlar olsa bile bir şekilde kendiliğinden toparlayabilmiş insanlar verdi bana bu şehir. Yarım yamalak hatırlanan ses tonlarına rağmen mutluluğu bir şekilde bulabildiğim insanlar. Değeri başa gelmeden anlaşılamayacak kadar değerli insanlar. Her boktan sözümü üstüne alınıp bu güzel şeylerin hiç birine sarılamayacak kadar aptal olsalar da bazen, değerlerini kaybedemeyen insanlar. 

Öyle işte. 

Bir çok boktan şeye rağmen ne mutlu o istasyonlara, o gülen gözlere dedirttirdi "Bekle beni". Beklediğinden değil. Unutturmadığından. 

Buyrun efendim. Sizlere de sağ tarafınızdaki insanları hatırlatması dileğiyle. 

Cem Karaca - Bekle Beni 
https://youtu.be/UI8QF3qSVvg


1 Mayıs 2018 Salı

Uçaktan ~28.4/07:33

Tut elimi, burdan gidelim. 

Bu küçük adamla her anım ilk defa yaşanırmışçasına olmaya başladı. Şu an uçaktayız mesela. Sanki ilk defa uçağa binmişim gibi bir heyecan. Kucağıma yapışmış durumda tabi. Ben tek ellee yazıyorum bu satırları. Iphone bey saolsun. :) 

Muhteşem fiziğimi :P hamilelik neticesinde 27 yaş sendromumla beraber geçmişe gömdüm. Bazen kendime çok kızsam da çoğunlukla "oh çok da güzel yedim" deyip kendimi telkin etmeye çalışıyorum. Ha bu arada fizik demişken yerden yükseldikçe ağırlığımız artıyor sanırım. Yemişim yerçekimi yasasını falan. Çocuk sanki 5 kg değil de 15 kg muşçasına kolumu göçertiyor şu an. Fizikçi olsam tekrar kontrol ederdim yasaları. Pamuk mu ağır demir mi diye uğraşıcaklarına Bulut ne kadar ağır onunla uğraşsınlar hem. Anayım ben. :))

Yüzyüzeyken konuşuruz dinliyorum bir yandan. Sayfalar dolusu Bulut anlatasım var ama o avam analardan da bir yandan tiksiniyorum. Yok çocuktan önce yaşamamışım(pardon da anana babana yazık olmuş), yok ben 30 sene emzirdim(memeler sarkmış gitmiş), yok ben kendimden vazgeçtim çocuğum için varım(aslında yok)... Afedersiniz de bir de kocanız var mesela, onu ne ara gömdünüz? Ben onun gözlerindeki ışığı da kaybetmemek için fifty fifty bölünmeye çalışıyorum şu aralar. Ha bu arada, 3-5 sene içinde karı koca olmayı bırakmış, sadece anne baba olarak kalabilmiş bir çok yakınımdan da tam puan alıyorum bu konuda. Bunu yaşayan kadınlar çoktan pişmanlar. Anneliğe babalığa kaptırıp da evi, eşi ve kendini unutmamalı. Herşeyden önce kendiniz vardınız, sonra biz oldunuz, sonra anne baba. Bazı başarısızlıklar geliyorum der. Kaza değildir yani. Evinin mutluluğunu elden kaçırmış hiç bir kadının sadece çocuğuna sarılıp mutlu olabildiğini görmedim ben. Eskidenmiş o bacım. Dikkatli olup, fifty fifty dengelenmekte fayda var benden kulağa küpe. 

Bizim sıpa da normalde gündüz pek uyumaz ama tabi uçak white noise anası. :) gözünü kırpmadan uyuyor. Mert de uyuyor. Ben yine perişan. :)) şaka şaka. Mert geceler boyu beni de bulutu da nöbetlerce bekliyor. Şimdi uyuyası geldi ses etmiyorum sessizce yazmaya devam. Uçak eğlenceli. Klostrofobimin tutmasına gerek bile kalmıyor kollarımdaki yakışıklı sebebiyle. Kabul, çok seviyorum. Asla vazgeçmem. Ama farkım var diğerlerinden. Ben ne ondan vazgeçerim. Ne kocamdan. Ne de kendimden. (: biraz çarpı üç yorgunluk yaratıyor tabi bu ama hayatı sevmek de bunu gerektiriyor. Kocan için özen, kendin için spor yap, oğlun için uyuma. Kocanın gözlerindeki ışıltı, kendini aynada beğenmen, ve çocuğunun doyana kadar yediğini, huzurlu uyuduğunu görmek yorgunluğunu alıııpp götürecek uzaklara unutma. 

Samsun semalarındayım ben de, bu uçak da beni götürüyor uzak uzaklara. 

Öperim gözlerinizden.