23 Mayıs 2017 Salı

Misto

"Eskiden hayat ile ilgili nelerden zevk alırdın" diye sordu.

Düşündüm.

"Sütlü kahve" dedim. "Nasıl yani" dedi. "Baya sütlü kahve işte" dedim. "Starbucks olursa ne âlâ. Hatta mevkii Bebek."

Gülümsedi.

"Peki ya şimdi Burcu, şimdi neden zevk almıyorsun."

Düşündüm. Evet, kahveyi artık sütlü içmiyordum. Nedeni de yoktu hani. İş yerinde sütü kaynatamıyorum ve filtre kahveye soğuk süt koyunca da kahvem soğuyor diye, sütsüz kahveye alışmıştım. Ama bu nasıl söylenir ki?

"Artık sütsüz içiyorum." dedim. "Neden" dedi.
"Bilmem, alıştım." dedim. "Neden" dedi.
"Alışmam gerekiyordu" dedim. Yine "Neden" dedi.

Derin bir nefes aldım, ne diyebilirdim ki, sütün kaynama noktasından, yerçekiminden veya kahve çekirdeklerinin türlerinden mi bahsetseydim.

"Bilmiyorum." dedim.
"Şimdi burdan çıkınca bir Starbucks'a gidiyorsun ve o çok severek içtiğin Misto'dan (sütlü kahve dedi ama Starbucks dilinde bu Misto'dur.) sipariş edip, tadını çıkarıyorsun." dedi.

"Neden" dedim.
"Değişim insanlar içindir, ama sadece istediklerinde" dedi.

Haklıydı. Hayatımdaki bir çok şeyi, !ben istedim! diye değil, farketmeden, sevmeden, seviyor gibi yaparak alışmıştım. Buna bir dur demeliydim.

Buhranlar bundan mıydı? Kalabalıktan neden yoruluyorum peki? diyemeden bir boğaz temizleme öksürüğü geldi ve..

"İyi olacaksın. Sadece seni tutmaya çalışanlara tutun. İyi olacaksın." cümlelerini duymam bir oldu.

Kapıdan çıkarken düşündüm. Aşağıda beni tutmaya çalışan bir adam bekliyordu. Bir diğeri ise beş yüz kez aramıştı bile. Arabaya bindim. "Pencerenin dışında ne var sence" dediğinde "kalabalık" cevabı verdiğim pencerenin sokağına yöneldik. Pek kalabalık da sayılmazdı. Kurguladığım bir çok şeyin yalandan ibaret olduğunu hissederek, "Starbucks'a gidelim mi?" dedim.

Starbucks'tayım.
Bebekte.
Misto içiyorum.
Gözyaşım damla halinde dokunsalar ağlarım. Dokunmuyorlar neyse ki ve en azından içime akıtmıyorum.
Özlemişim diye bağırmak istiyorum.
Farkına varmaktan bile utana sıkıla ÖZLEMİŞİM diye bağırmak.
Misto güzel şey, ben de bir zamanlar güzeldim.
Döndüysem bugün ona, bana da dönecek elbet bütün kopan parçalar.

Zaman.
Biraz zaman.

16:40 ~

17 Mayıs 2017 Çarşamba

Gidebilirsem

Uyumak için yatakta dönüp dururken kalp sesinizi duymak kadar iğrenç bir şey yok sanırım.

O ses uyutmaz insanı, ve normal değildir de zaten.

Geçtiğimiz aylarda yaşadığım travmatik olayların üstünden sadece bir kaç ay, bir kaç gün, bir kaç dakika geçti. Üstelik zamanın bambaşka bir boyut olduğunu tam da anlamışken böyle yavaş geçmesini algılayamadığım anlarda geçen, bir kaç dakika işte.

Ne gariptir ki, insanın sadece kendiyle çözebileceği sorunları olduğunda, bunu anlayıp, başka hiç bir şeye ihtiyaç duymadan yaşamaya gayret ettiği, bir nebze nefes alıp, bir de utanmadan o nefesi verdiği zamanlardayım. Ne bir dosta, ne bir yazıya, ne de bir düzene ihtiyacım var. Kimsesizliğe, yalnızlığa en çok da sessizliğe ihtiyaç duyuyorum.

Bilerek ve isteyerek oraya kendimi sürüklüyorum.

Bir sürü insanla, bir sürü yazıyla ve birden çok düzenle baş etmek yormuş olucak ki, şimdilik böyle yaşamak kolayıma geliyor.

Ve kalp atışlarımı duymamak için dua ediyorum.

Uyuyamamak zor zanaat. Hele ki bir de konuşmak istemeyip, sadece uyumak isterken, uyuyamamak..

Umarım hiç biriniz, dostum düşmanım hiç biriniz, bu kadar çaresiz ve akıl dışı bir durumla karşılaşmazsınız. Zira halim içler acısı da olsa, hala dimdik ayakta durmaya çalışmak bünyemi zorluyor ve kalbime vuruyor. Heyecan gibi bir kalp atışı ama, aslında hastalıklı ruh halimin en büyük yan etkisi. Öyle bir yan etki ki, ne iç huzurumu yakaladığımda geçiyor, ne de sakinleşmeye çalışıp unuttum sandığım da.

- İyileşmeliyim.

Uğraştığım bir sürü sağlık probleminden bahsetmiyorum. Ruhumdan, ruhumun derinliklerinde beni mahveden hastalığımdan bahsediyorum.

Uykum bölük bölük. Kötü rüyalar, hep aynı rüyalar tekrarlıyor. Bütün oklar depresyonu gösteriyor, sessizce okları geri çevirmeye çabalıyorum. Ne bir alkol eylemiyle, ne bir küfürle, ne de bir sinir harbiyle iyileşmeye çalışıyorum. Ne bir dostla, ne bir sevgiyle, ne de büyük bir mutlulukla iyileşemem artık.

Korkutuyor biliyorum. Etrafımda olan herkesi bu sessizliğim korkutuyor. Ben de bu zamanlarda çoğunlukla kendimden korkuyorum. Sigara yakarken söndüreceğim anı düşünüyorum. Araba kullanırken aniden durmak istiyorum. Güneş batacaksa derinleşiyorum, karanlık çöktüğünde havaya değil de sanki omuzlarıma çöküyor gibi hissediyorum. 

Yüzleştiklerim kulağıma sessizce "Beni benimle bırak giderken" diyor. 

Bense yüksek sesle, "Gidebilirsem" diyorum... 

"Ah bir gidebilirsem, gideceğim!!!"