"Bundan böyle kolay üzülmem artık...."
Yarı yolda bıraktığınız hayatlar? Nerelerdeler şimdi?
Kaçı hala sizden bir haber aldığında size koşabilecek kıvamda?
Peki ya kaçı hiç arkasına bakmadan bırakabilmiş sizi?
Aşk ne şaşkın, ne haylaz bir adam aslında.. Aşk en zor erkek, en zor kadın değil de ne?
Sevdiğim hayatların içinde, gözleri parıl parıl parlayan bir adam vardı ki.. Asla unutamam unutmam..
İşte o adam azıcık mutsuz olduğunda, içime saplanan binlerce gözyaşım vardı.. Gözyaşım her akışında, o kalbimi avuçlarında sıkardı, ama aslında dünya üzerinde ki en anlayışlı belki de en olgun adamdı.. Nasıl acımadan sıkardı içimdeki o ufacıcık sevgi tohumunu?
Yıllar geçtikçe, belki de onun yaşlarına geldiğimde anlayacaktım, vefasını değerini sevgisini aşkını..
"Batık şehirim ben.."
"Batık şehirleri görmeye gelen çok olur" derdi..
Ben, "Benim gibi misafir bir daha gelir mi sanıyorsun be adam" diyemeden gitti..
Hep mutlu olsun diye, hep mutlu olayım diye gitti..
Ne var ki, avuçlarında ufacıcık bir şey unutmuş olucak, şimdi içim bir buruk..
Geri getirir mi dersiniz? Sanmam..
Belki o parıl parıl gözler yine öyle baksın, ama benim içim hep öyle buruk kalsın diye..
Belki de.. Belki de, dünyanın en değerli batık şehirini gezmeye tekrar gideyim diye..
Kimbilir......... :)
(Babalarin en aşık olunasına...)
11 Eylül 2012 Salı
5 Eylül 2012 Çarşamba
Across The Universe
Kendine söz geçirememek nasıl birşey bilirmisiniz? Yaşadınız mı bu duyguyu hiç?
Eğer yaşadıysanız iyi bilirsiniz ki, baya baya acı verir.. bişiler yapmamalısınızdır ama tutamazsınız kendinizi, yaparsınız.. bişiler yapmanız gerekmektedir ama içinizden gelmez, yapamazsınız.. gerekli şeyler yapılmaz, gereksiz şeler yapılır falan.. Sonra aradan bikaç gün geçer.. "yeter ulan olmuyor böyle, kendine gel be ezik misin?" diye bi soru geçer aklınızdan.. Tamam dersiniz, buraya kadar.. bidaha böyle olmayacak. Fakat yalandır bu tabiki de.. En fazla 1 gün sürer (ki benim o kadar bile sürmez) eski halinize dönüverirsiniz.. Sigarayı bırakmışsınızdır, başlarsınız. Ders çalışmalısınızdır, çalışmazsınız. Derse gitmelisnizdir, gitmezsiniz. Arkadaşınıza söz vermişsnizdir, "ya canım kusura bakma havam yok sora gidelim" deyiverirsiniz.
Ahanda tam üstüne bastım durumumun..
Bu aralar baya baya böleyim ben.. Dinlememem gereken şarkıları bile sanki içimdeki şeytan özellikle dinletiyor bana.. içmemem gereken o zıkkımı yakıp elime veriyor, atmamam gereken msjları yazıp, gönderirken telefonu uzaktan gösteriyor.. Bir bakıorum telefonda ikinci bi ışık "Mesajınız gönderildi." Engel olmaya çalışmıyormuyum yoksa acı çekmekten zevk mi alıorum bunu ne ben çözebldim ne de dostlarım.. Sanki önümde yapılmayı bekleyen bi puzzle var, ama ben nerden başlıyacağımı bilmiorum..
Daha doğrusu bilmiyordum.. saat 7 buçuktan beri dışarda oturarak, ağlayarak ve yırtınarak, (korkutucu gezintilere çıkarak :p) buldum nerden başlamam gerektiğini.. Önce kendimden başlamalıyım herşeye.. Kendimi kontrol etmeyi öğrenmeliyim.. Kendime söz geçirebilmeliyim... Acılar beni olgunlaştırmalı, güçlendirmeli, yepyeni bi insan yapmalı.. Daha güçlü, daha mantıklı, daha doğru, daha sevilesi.. Çok zor gibi gözüküyor değil mi? Daha güçlü olmak falan..
Yok ama yok.. Zor değil.. Ben sadece tertemiz bir sayfa açıp, fonda The Beatles - Across the Universe çalarken "Nothing's Gonna Change My World" diye diye olgunlaşmayı beklemeliyim..
"Sonra aradan bikaç gün geçer.. "yeter ulan olmuyor böyle, kendine gel be ezik misin?" diye bi soru geçer aklınızdan.. Tamam dersiniz, buraya kadar.. bidaha böyle olmayacak. "
Eğer yaşadıysanız iyi bilirsiniz ki, baya baya acı verir.. bişiler yapmamalısınızdır ama tutamazsınız kendinizi, yaparsınız.. bişiler yapmanız gerekmektedir ama içinizden gelmez, yapamazsınız.. gerekli şeyler yapılmaz, gereksiz şeler yapılır falan.. Sonra aradan bikaç gün geçer.. "yeter ulan olmuyor böyle, kendine gel be ezik misin?" diye bi soru geçer aklınızdan.. Tamam dersiniz, buraya kadar.. bidaha böyle olmayacak. Fakat yalandır bu tabiki de.. En fazla 1 gün sürer (ki benim o kadar bile sürmez) eski halinize dönüverirsiniz.. Sigarayı bırakmışsınızdır, başlarsınız. Ders çalışmalısınızdır, çalışmazsınız. Derse gitmelisnizdir, gitmezsiniz. Arkadaşınıza söz vermişsnizdir, "ya canım kusura bakma havam yok sora gidelim" deyiverirsiniz.
Ahanda tam üstüne bastım durumumun..
Bu aralar baya baya böleyim ben.. Dinlememem gereken şarkıları bile sanki içimdeki şeytan özellikle dinletiyor bana.. içmemem gereken o zıkkımı yakıp elime veriyor, atmamam gereken msjları yazıp, gönderirken telefonu uzaktan gösteriyor.. Bir bakıorum telefonda ikinci bi ışık "Mesajınız gönderildi." Engel olmaya çalışmıyormuyum yoksa acı çekmekten zevk mi alıorum bunu ne ben çözebldim ne de dostlarım.. Sanki önümde yapılmayı bekleyen bi puzzle var, ama ben nerden başlıyacağımı bilmiorum..
Daha doğrusu bilmiyordum.. saat 7 buçuktan beri dışarda oturarak, ağlayarak ve yırtınarak, (korkutucu gezintilere çıkarak :p) buldum nerden başlamam gerektiğini.. Önce kendimden başlamalıyım herşeye.. Kendimi kontrol etmeyi öğrenmeliyim.. Kendime söz geçirebilmeliyim... Acılar beni olgunlaştırmalı, güçlendirmeli, yepyeni bi insan yapmalı.. Daha güçlü, daha mantıklı, daha doğru, daha sevilesi.. Çok zor gibi gözüküyor değil mi? Daha güçlü olmak falan..
Yok ama yok.. Zor değil.. Ben sadece tertemiz bir sayfa açıp, fonda The Beatles - Across the Universe çalarken "Nothing's Gonna Change My World" diye diye olgunlaşmayı beklemeliyim..
"Sonra aradan bikaç gün geçer.. "yeter ulan olmuyor böyle, kendine gel be ezik misin?" diye bi soru geçer aklınızdan.. Tamam dersiniz, buraya kadar.. bidaha böyle olmayacak. "
28 Ekim 2011
"Tarih tekerrürden ibarettir.."
ODTÜ - EBİ
3 Eylül 2012 Pazartesi
Bubummak
Ölümle burun buruna geldiğiniz anlarda kare kare geçermiş bütün hayatınız gözünüzün önünden dimi?
Yalan söylemişler bu yaşımıza kadar..
Ölümle burun buruna geldiği anda insan, soğumuş el ve ayaklarının kontrolünü kaybediyor sadece.
Titremeler bunun en büyük göstergesi..
Ölümün aniden veya yavaş yavaş geldiği söylenir.
İnsan öleceğini bile bile yaşar mı hiç? Yaşar..
Zaten öleceğimizi bile bile yaşamıyor muyuz?
-------------------------------------------------000---------------------------------------------------
Kanserle mücadelenin son adımlarında, iyi veya kötü haber beklemek kadar öldürücü hiç bir şey yoktur hayatta..
En öldürücü şey, haberin bir türlü gelmediği, o son saatlerdir.
O yüzden kanser hastaları ya içine çok kapanık sinirli insanlardır, ya da en mutsuz anında bile gülmeyi başarabilen kahkaha atabilen insanlardır.
O son saatlerinizde gülebilmeniz umuduyla..
Yalan söylemişler bu yaşımıza kadar..
Ölümle burun buruna geldiği anda insan, soğumuş el ve ayaklarının kontrolünü kaybediyor sadece.
Titremeler bunun en büyük göstergesi..
Ölümün aniden veya yavaş yavaş geldiği söylenir.
İnsan öleceğini bile bile yaşar mı hiç? Yaşar..
Zaten öleceğimizi bile bile yaşamıyor muyuz?
-------------------------------------------------000---------------------------------------------------
Kanserle mücadelenin son adımlarında, iyi veya kötü haber beklemek kadar öldürücü hiç bir şey yoktur hayatta..
En öldürücü şey, haberin bir türlü gelmediği, o son saatlerdir.
O yüzden kanser hastaları ya içine çok kapanık sinirli insanlardır, ya da en mutsuz anında bile gülmeyi başarabilen kahkaha atabilen insanlardır.
O son saatlerinizde gülebilmeniz umuduyla..
2 Eylül 2012 Pazar
S - *ktir
Hayatlarınızın içine eden insan türlerinden bahsedicem şimdi..
Ya da vazgeçtim, o türlerden neden bahsedip moralinizi alt üst edeyim ki..
Siktir edin oğlum işte..
Değer vermek dünyadaki en insancıl şey bence..
Tek önemli nokta haketmeyene vere vere tükenmenizi engellemek..
Durun.. Sakın tükenmeyin..
"Olmuyorsa da siktir edin.."
İstanbul-Eskisehir yolu
17:38
Ya da vazgeçtim, o türlerden neden bahsedip moralinizi alt üst edeyim ki..
Siktir edin oğlum işte..
Değer vermek dünyadaki en insancıl şey bence..
Tek önemli nokta haketmeyene vere vere tükenmenizi engellemek..
Durun.. Sakın tükenmeyin..
"Olmuyorsa da siktir edin.."
İstanbul-Eskisehir yolu
17:38
1 Eylül 2012 Cumartesi
B-İstanbubum
İstanbul'u yaşamak diye bir şey var..
Hafifçe esen rüzgara kendinizi biraktiniz mi hic?
Deniz kokusu ciğerlerinizi kemirdi mi?
Pekiiiiii....
Üşüdüğünüz halde, ayaklarinizi sudan çıkarmamak için kendi sınırlarınızı zorladınız mı?
Bunlarin hiç birini yapmadan, İstanbul'u yaşadığınızı sanmayın...
İstanbul, burda. Esen rüzgarıyla, içimi delen geçen kokusuyla, üşüyen ayaklarımı kendine hapsetmiş olan deniziyle yaşadığım tam da şu anda..
Ve siz siz olun, ayaklarınızı çıkaramayacağınızı bile bile bu denize hapsolmayın..
Zira şu an ellerim titreye titreye yazıyorum bu satırları..
B:Gitsek mi artik?
'Evet, İstanbul'u yaşamak diye bir şey var..'
Küçükyalı sahili,
22:30
Hafifçe esen rüzgara kendinizi biraktiniz mi hic?
Deniz kokusu ciğerlerinizi kemirdi mi?
Pekiiiiii....
Üşüdüğünüz halde, ayaklarinizi sudan çıkarmamak için kendi sınırlarınızı zorladınız mı?
Bunlarin hiç birini yapmadan, İstanbul'u yaşadığınızı sanmayın...
İstanbul, burda. Esen rüzgarıyla, içimi delen geçen kokusuyla, üşüyen ayaklarımı kendine hapsetmiş olan deniziyle yaşadığım tam da şu anda..
Ve siz siz olun, ayaklarınızı çıkaramayacağınızı bile bile bu denize hapsolmayın..
Zira şu an ellerim titreye titreye yazıyorum bu satırları..
B:Gitsek mi artik?
'Evet, İstanbul'u yaşamak diye bir şey var..'
Küçükyalı sahili,
22:30
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)