~~~
Tabiki de bir sürü karamsarlık barındıracaktım:
Normal mi olacak sezeryan mı? Emzirebilcek miyim? Ya sağlığı iyi olmazsa? Ya beceremezsem? 80 kiloyu görmüş insanım ben, ya hep böyle kalırsam? Ne demek alerjik bebek? Ne yani sürekli kusacak mı böyle? Kilo aldı-almadı, besleyemiyorum mu yani? Sol bacağım sezeryan mağduru, doktorlar kontroller derken zaman hızlı geçti telaşındayım. İşe başlamak zorundayım, Bulut'u nasıl bırakırım? Para lazım, üke kötü, ama nasıl bırakırım? Ya beni unutursa...
~~~
Herşeyi bir kenarda yaşayıp üstünü kapatıp devam etmeyi öğreten, sımsıkılığa sımsıkılık katan bir 6 ay sonrası geldiğim noktaya inanmakta inanın ben de güçlük çekiyorum. Onca uykusuz gecenin, sağlık probleminin, yetersiz anne sendromlarının ve tabiki şişkoluğun içinden öyle bir geçtim ki, zımba gibi uyandım bugün. Sabah hazırlanırken yüzümü yıkar yıkamaz aynaya en yakın noktadan bakarken buldum kendimi. Gözlerimin içine, içine baktım. Sevgili gibi. "Herşeyi başardın" dedim. "Bunu da başarırsın."
Kıyafetlerimi hızlıca giyinip, makyajımı yapmadan gidip sıkıştıra sıkıştıra sevdim oğlanı. Herşeyden habersiz kahkahalarla gülerek uğurladı beni makyaja. Gözlerim doldu ama yine uzun uzun baktım kendime. Arka çaprazdan gülümseyen iki gözle bir araya geldi ellerim.
"Sana çok güveniyorum, her zaman arkanda olucam."
Derin derin nefeslerle makyajımı tamamlayıp çantamı sırtlandım. "Bulut'u kapıya getirmeyin" dedim. "Ayrılamam." Ve çektim çıktım o kapıyı. Arabayla yola koyulduğumda gözlerim damla damla dökmek üzereydi tüm derdini, ama durdurdum damlaları. Bugüne kadar hiç sigara içilmemiş arabada, ilk sigaramı yakıp derin bir nefes çektim içime. Ve o an başladı tüm o görüntüler akmaya.
Bu şirkete ilk gelişim düştü göz kapaklarıma, aynı yol daha heyecansız bir şekilde akıyordu. Herşey insanlar için, hatalar da. Ama bir daha yapılmayacağını bildiğim hataları alıp sırtımda taşımayacağıma dair çok söz verdim ben. Hatalar hatalıklarıyla, aptallıklarıyla bir kenarda bırakıldı bende. Kareler önümden geçip giderken, doğum anına geldim. Bulut'un ilk ağlaması kulaklarımda çınladı. 3,7 kg, 52 cm boy ile doğan oğlum, öyle hızlı gelişti ki 5 ayda, O, kendi başına değişimin ta kendisiydi. Hayat öyle ya da böyle akarken, büyümek bu demekti. Travmatik "kusmuğuyla boğulma" tehlikeleri mi dersiniz, alerjileri mi dersiniz, yüzlerce travmayı öyle ya da böyle yaşadık ailecek bu 6 ayda. Ama çocuk öyle bir şeymiş ki, en büyük travmanı bile bir kaç saatten fazla yaşayamadığın, güçlü olmak ayakta durmak zorunda olduğun... Bunca dert saydığın şeyin aslında bir b*k olmadığını öğreten.
Duacı oldum birden. Bu hissi, bu gücü yaşattığı için Bulut'a duacı.
Silkelendim öyle olunca. Arabayı park ettim. İner inmez derin bir nefes daha çekip holding kapısına yöneldim. Lavazza'nın önünden geçerken bizim çocuklara bir selam çakıp asansöre bindim. 13'e basarken elim titredi ama çabuk attım o titrekliği. Kapı açıldığında serinliğini sevdiğim ofisin içinde buldum kendimi. Yürüdüm, yürüdüm. Masamda koca bir ışıklı balon ve üstünde Handuş'umun yazısıyla yazılmış "Hoşgeldin Bubuksultan :)" notuyla karşılandım. Gülümsedim. O an tabiii sarılmak için üstüme koca gülümsemeleriyle koşan insanlar belirdi köşelerden... :)
"Vay be Bubuk" dedi Emre.
"Biliyorum dedim" içimden. Dışımdansa "Vay be!"
Sarıldım hepsine. Öptüm kocaman kocaman. Yeni doğum izninden dönmüş arkadaşlarıma daha sıkı sarıldım belki bilmiyorum. Dolu gözlerle "Anlıyorum seni" diyen arkadaşlarıma. "Ben de sizleri anlıyorum" dedim doldurarak gözlerimi ama çaktırmadım da bir yandan. Güç, sevdirdi kendini bir kere. Güç, insanın sahip olduğu en güçlü şeydi çünkü.
Çok özlemişim burayı. Burda olmayı. Burakilerle gülmeyi.
Bir yanım eksik, bir yanım buğulu olsa da. Ben buyum işte. Hep en zor şeyleri seven, her zor şeyde drama kraliçesi olan. "Güleryüzünü özlemişiz" diyen arkadaşlarıma, "İçim kan ağlıyor" diyememek güçtü bugün benim için. Güçsüzlük içimde yanardağlar gibi patlasa da, drama queen çaktırmamakta ustalaşmıştı. :)
Öyle ya da böyle. Beraber olduğumuz sürece, dimdik kalacağım insanlara şükrederek bitireceğim bugünü. Eşime, oğluma, dostlarıma...
Ve sana Bubuksultan. Sana şükrederek başladım, öyle de bitireceğim bugünü.
Vay be;
"Geldim ben." :)