27 Şubat 2017 Pazartesi

Yangın

Yangın yeri nasıl oluyor biliyor musunuz?
Kendinize kızdıklarınız birikince oluyor. 
Yangın kalbinizi bir alıveriyor, kül üstüne kül bırakmıyor. 
Gözyaşları da söndürmüyor. 
Ah kalbim. Çok kızgınım. 
Bu sefer çok kızgınım. 


20 Şubat 2017 Pazartesi

Ait

Az önce ne oldu biliyor musunuz?

Bir grup var. Yeni nesil, whatsapp grubu işte, anlayın. Ne ara oraya girdim, nasıl beni bu kadar birden aldılar aralarına onu bile çözemedim hala ama. Eskişehir'e gittiğimi söyledim. Kar buz yollardan konu açıldı. Dikkatli ol. Senin ve baban için dua edicez. Sağ salim git gel. Dönüşte zaten yeni yıla beraber gireceğiz. İyi haberlerle dön. 

Sonra... 

Sonra. Ya anlatamıyorum işte. Çok güzel bir şey oldu. Birden. Kalbime bir ışıklı büyü çubuğuyla dokunulmuş gibi. Aidiyet duygusu işte. Anlatamam ki. Anlatamadım. 

Böyle birileri için sevinmeyi yeri gelince onlarla üzülmeyi, telaşlanmayı o kadar çok seviyorum ki. Birileri de benim için öyle olunca, gözlerim doluveriyor. 

John Lennon dan da dolmuş olabilir gözlerim. Lapa lapa kar yağıyor, belki de ondan. 

Onca duygunun içinde en güzeli o aidiyet duygusu be arkadaşlar. Bir yere birine bir şeylere ait olma duygusu. Hani şu anlatamadığım. :')

Teşekkür ederim. Muhtemelen okumayacaksınız bunu biliyorum ama. Ben unutmam bu duyguyu bir daha. Unutsam da hatırlayayım diye yazdım. Anlatamadım ama yazdım. Teşekkür ederim. ❤️ 

"New Years Eve" kızlarına ithafen 🎈

17 Şubat 2017 Cuma

Değer •

Keşke olsaydı da nerede olduğumu haber verebilseydim diyor musunuz? 

"Ben geldim" diyebilecek kimseniz olmadığında anlarsınız. 

Kıymet bilin. 

Değer. 
Evet bir tek kıymete değer. 

16 Şubat 2017 Perşembe

Ne âlâ!

Hayatıma ucundan kıyısından bir şekilde dokunmuş insanların her birine bir şeyler öğretmiş olmakla övünmek isterdim ancak ne yazık ki çok yorgunum. Bir çoğunun sevmeyi senden öğrendim demesi canımı yakıyor. Geleceği görebilmeye başladım artık. Hep yanındayken değer bilmeyenlerin, uzaklaşınca seni değerli kılmasına şahit olmaktan yoruldum. Bir yerlerde yanlış yapıyorum, nerde nerde diye sorgulayarak uykularımı kaçırıyorum, yorgunluğumda uyumayınca geçmiyor işte.

Zincirleme reaksiyonlarla dolu hayatımız ve maalesef bir başladı mı öyle bir peşpeşe geliyor ki, ne durdurabiliyorsun, ne yavaşlatabiliyorsun. O kelimelerin içindeki "-e bilmek" de külliyen yalan. Ability dediğimiz şey güçle sınırlıdır ya ve güçlü her bir insanın yapabileceği gibi bir çok şeyi başından durdurabilecek kapasitede olduğumu biliyorum. "Neden" diye belki de durdurmadığım reaksiyonlara odaklanmalıyım. Durduramadığım değil.

Beyin oyunları diye çevirmek lazım filmin adını, açlık bile beyinden geliyor. Kimisi sevgiye aç, kimisi sevişmeye. Kiminin karnı tok, gözü aç. Bilmiyorum bunca şeyin arasında bunlara kafa yormaya nasıl vakit buluyor ve sorguluyorum. Belki de ben de açlığımı böyle yatıştırıyorum. Sayfalar dolusu kitaptan öğrendiğim bir kaç kelimeyi, yanyana koyup anlam kazandırmaya çalışıyorum. Üstelik olanlar olmayanlara özenirken, ordan bir yerlerden kıyaslanmalara tabi tutuluyorum. Ben tutunacak bir dal bulduğumda, o dal kendi kendini koparacak diye beklemeye öyle alışmışım ki. Dengesizliklerim, tutarsızlıklarım hep ondan. Dalın da pek bir suçu yok. Kimse benim verebildiğimi veremiyor işte. Beklentilerim yüksek. E hal öyle olunca da kopuveriyor dallar. Hayat da öyle.

İşin boktan yanı, okuyor ama anlamıyorsunuz. Hiç olmadı, okumuyorsunuz. "Unfollow" et geç.

Neyse işte, ne farkeder.

Yanında olduğum süreçlerde değerimi bilememiş bütün insanlarla tek tek konuşmak istiyorum. Ben hiç bir şey için, özellikle biten hiç bir şey için üzülmedim hayatımda. Anımı, vicdanımı hür tuttuktan sonrası beni ilgilendirmiyor çünkü. Yapılan ve yapacağınız hatalar teker teker değerlerinizi düşürürken, rol yapmayı tercih edebilirim ben. Ve maalesef garanti edemiyorum aksini. Siz yerken o rolleri, ne güzel seviyor bu kız diyorsunuz, İçerilerimse yemiyor işte. Ben kendimi kandıramıyorum artık. Ben yanınızdayken bilmediğiniz değerler için sonra sonra karşıma geçip, ama şöyle ama haklısın ama bu demek yerine susmayı tercih ederseniz taraflar olarak daha az yıpranırız. Ben ordayken, değerimi bilirseniz zaten bunları.... konuşmayız bile. Yanındayken değer anlamayanlar var. Hep olacak. Ama benden yana ipler artık daha çabuk kesiliyor. Çünkü karşınızdaki kadın, yorgun, tecrübeli, ve maalesef...  Maalesef "ben üzülecek kadın değildim" cümlesini geçmiş hayatında milyarlarca kez kurmuş biri.

Yani şöyle, karşınızdaki kadın bu hikayeyi biliyor. Milyon kez okumuş. O gülen, gülümseyen, gelen, koşan, seven, ölen, değer veren, kalbi bedeninden taşan, koca gözlü kadın, sadece bir kaç ay, hafta, gün kadar sonra s*ktir olup gidebilir. Çünkü sevgi onun için onun sizi sevdiği kadar olmayı geçemez artık. Diğerleri gibi olamaz.

Anlamadıysanız ve isterseniz eğer mükemmel bir betimlemeyle yazımı bitireyim. Akılda kalıcı olmak adına yani.

Kendimi zaman gibi görüyorum.
Kendimin, değerimin farkındayım.
Çünkü ne zaman istersem, hep daha fazlasını alabiliyorum.
Kendimden, çevremden, evimden.
Ha zaman demişken, benzeriz evet.
Ellerinizden kayıp gider hani.. anlayamazsınız.
Ve tutamazsanız öyle ya da böyle üzülürsünüz. İkinci bir şansınız olmaz.

Tutabilirseniz de "ne âlâ".

5 Şubat 2017 Pazar

Bir Küçük Kirpik Meselesi


Küçük ve karmaşık bir kirpik meselesi aslında hayat.

Evet.

Kırpıştırılan veya elle ovuşturulan gözlerin ucundan kopuverip, defterin bembeyaz sayfalarına doğru intihar eden bir küçük kirpik meselesi.

Ya sımsıkı tutunur, dayanırsınız o ovuşturmalara. Ya da bırakıverirsiniz kendinizi, ne olacaksa olur. Düştüğünüz bembeyaz bir sayfaysa ne âlâ. Belki birileri sever, tutar saklar sizi. Peki ya kapkaraysa düştüğünüz yer? Görünmezseniz? Ya birileri basar üstünüze, ya da ordan oraya yapayalnız sürükleniverirsiniz işte.

Kirpiksem ben de, düştüm mü bilemedim, sanki ufacıcık bir kısımdan hâlâ bir miktar tutunuyor gibiyim.

Düşeceği yeri bilmeden atlayacak kadar özgür değilim çünkü artık. Sevdiklerimi düşünmek zorunda kalacak kadar büyüdüm. O yüzden düşmemeli kirpikler. Hele de yaşlardan, yaşlı gözlerden düşmemeli.

"Neyse."

Mazhar, Fuat ve Özkan Bey'ler "Vurgun yedim" derler iken, güneş yavaş yavaş batmakta İstanbul'da.

Hava balkonda sigara ve bira içmelik, belki bir de bir kaç cümle yazmalık. Yazarken gözleri doldurmalık. Boşaltamadan bir sigara daha yakmalık. Bir kaç sefer daha düşünmelik, sevmelik, bakmalık ve yazmalık..

"Düşmesin kirpikler.
Hem ben yalan söyledim.
Kirpikler BÜYÜK mesele."