Biliyorum İstanbul bana fazla geliyordu başlarda. O fazlalığın içinde kaybolup saçma sapan dertler bile edindim. Omuzlarıma yükler bindirdim. Saçmaladım. Düştüm. Kalktım. Sonra bir daha. Bir daha.
Sıyrılmak kolay değildi belki ama istemek birincil kolaylıktı. Sonralarda istedim. Sıyrıldım bu düşüncelerden. Kaçmak fikrinden, koşarak uzaklaşmak fikrinden vazgeçtim. Sarılmak istedim bu şehire. Ben istedikçe o beni daha çok sevdi, daha çok sahiplendi, evim olmak zorundaydı İstanbul.
Şimdi uzaktan baktığımda, kendime, hayatıma, evime, İstanbul'a, gördüğüm sahne hem mutluluk hem gurur verici. Ancak önemli bir detay sahibiyim. Ve bunu paylaşmak zorundayım.
Herşeyi konuşabilmek zordur. Bilirsiniz. Ben de tam oraya gelmeye çalışıyordum. Herşeyi konuşabilmek zor. Evet. Ama öyle güzel ki. Seni anlayan, dinleyen, yeri geldiğinde karşında durabilirken yeri geldiğinde omzunun hemen üstünde kocaman yürekli bir el konumuna sahip olabilen insanlar nasıl da güzel ve kıymetli. O insanlar kaybedilmemeli, o insanlar kaybolmamalı. Ve ben şanslıydım, bu şehirin o hiç kalabalığında ben böyle bir insanı İstanbul sayesinde kazanabilmiştim.
İşte bu güzel bir detaydı. Çünkü İstanbul'da korkunç kalabalık üstüne üstüne gelirken sadece 1 kişilik bir koruyucu ordu seni o savaşlardan çekip çıkarabiliyordu. Seni bir kaç ayda büyütebiliyor, ailene sıkıca sarılmanı, işine, evine, arabana sahip çıkmanı sağlayabiliyordu. Sahne açıktı. Daha önce de söylediğim gibi, kendime uzaktan baktığımdaki sahne tertemizdi, mutluydu.
"..Bugün tam 3 saat trafikte kaldım İstanbul. Ve biliyor musun, 1 dk bile sıkılmadım. Çünkü konuştum, dinledim, dertleştim, anlattım, güldüm, ağladım, bir daha güldüm. Güzel bir kalp gördüm, tekrar tekrar gördüm, ve görebildiğime tekrar tekrar şükrettim..
Yenilmedim sana biliyorsun değil mi?
Yenilmedim İstanbul, yenilmedim."
İçinde bolca karamel notu olan kahve aromalı bir şey İstanbul.
Tatmalısınız.
Ama sadece kahve aroması yetmez. İçerde bir yerlerde o karameli bulmalısınız.
Sevgilerimle.
B.