Düşünüyorum. Hiç bu kadar büyük hayal kırıklığım oldu mu diye. Oldu. Olmaz olur mu. Hem de kaç kere. Ama hayal kırıklıklarının özelliği kişisel olmasıdır ya, kimden geldiyse kırıklık, ona bağlı olarak iyileşir veya iyileşmez. Peki, en anlamlı kişilerimize yüklediğimiz hayaller kırılınca nasıl iyileşsin?
Hayaller bir yolunu bulur hep, ya yakanı bırakmaz senin, ya da bir daha hiç karşına çıkmaz. Öyle işte kırıklıklar da, ya iyileşiverir hemen, ya da kalıverir kırık kırık, asla birleştirilemez..
Kime anlatsam diye düşündüğümde elimde avucumda topu topu 3-4 insan bulabiliyorum. Zaten tamamı şahidim, ki umurlarında bile değil. Kendimle konuşmaktan bıktım o yüzden, belki anlatabilsem kurtuluvericem bütün yaralarımdan. Ama anlatamadıkça biriken bir sürü hikaye yüzünden romanlar dolusu yazılarımın sadece çok azını buraya dökebiliyorum. E haliyle içerde durumlar bir miktar karışık, kalp yorgun, kalp kırgın, geçmicek, geçse de anlamı olmayacak, hiç bişi değişmicek diye düşünmekten kendime bile kırılıyorum artık.
Nasıl bu kadar küçük, bu kadar kötü, bu kadar mutsuz olabilirsin? Nasıl bu kadar küçülürsün bubuksultan? Daha ne kadar küçülüceksin, kalmadın ki? Kendine kalmadın, insanlara olduğun da hep yalan dolan işte, ikinci yüzün. Nasıl yaşarsın bütün bu olan biteni? Nasıl bu kadar ezilebilirsin? Hiç mi gururun yok? Gurursuzluğuna değdi mi?
Peki bir adam nasıl bu kadar kırabilir? Nasıl bu kadar küçülebilir gözümde? Paylaştığım boktan hayatı yüzüme yüzüme nasıl çarpabilir? Neden yapar? Bencil miydi o kadar? Sevmedi mi? Öylesine mi dinledi? Hıçkırırken akan gözyaşlarımı zevkle mi izledi yani? O anı da bir gün kahkahalarla anlatabilecek mi?
Daha önce de yaptı mı böyle sevdiklerine? Onlar da böyle, kendilerinden çok sevmişler miydi onu peki?
-Sanmam.
Belki de bu yüzden yazdım.
Hayallerin de, hayatların da şifresi bir tane cümle.
"Ne kadar çok seversen, o kadar değersizsin işte."