2 Aralık 2013 Pazartesi

Aralık


Zamanın nasıl hızlı geçtiğinin farkında olmadığımız yaşları çoktan geçmişiz değil mi? 

Sigaraya başladık. Bıraktık. Bırakamadık.
Aşık olduk. Kazandık. Kaybettik.
Hayaller kurduk. Ulaştık. Ulaşamadık.

Derken, bir baktık zaman akıp gitmiş.

Şimdi zamanın ne kadar hızlı geçtiğini bir kaç dakika öncesine baktığımızda anlayabiliyoruz. Doğrularımız ve yanlışlarımızla akıp giden zaman, en somut en elle tutulur yanımız aslında.

Akıp giden zaman haricinde sahip olduğumuz en gerçek neyimiz var? 

Bizler, benim gibiler, bugününü "düşünmek" yerine sadece yaşayanlar, dününü düşündüğünde gülümseyebilenler, bizler bu dünya için fazla iyiyiz. 

Dününüzü, 10 gün öncenizi, 4 yıl önce bugününüzü, 15 yıl önce Aralık ayınızı düşünüp üzülecek hiç bir şey bulamıyorsanız bu gece bendensiniz arkadaşlarım. =) 

Geceler boyu kaçan uykularınızın sebebi geçmişiniz ve hatalarınızsa dönün o dönemeçten ve yanıma gelin. Geçmiş, adı üstünde GEÇ-MİŞ her ne idiyse, bugün onu unutmak ve onsuz yaşamak için var. 

Güç geçmişe gülümseme günü. =) 

Sigaraya başladığım gün mesela. Üniversite hazırlık sene 2006. ODTÜnün taş duvarlarına yaslanmış bir şekilde sadece yağan yağmurda ısınmak için yaktığım o sigarayla, bir gün bağımlı olacağımı bildiğim o sigarayla, öylesine mutluydum ki o gün. Bu gün de aynı o derecede mutluyum onu yakarken. Şimdi sigara benim için sadece bir "Hadi?", sadece bir "Aşk." Çünkü sigara, geçmişle mutlu olmanın en tehlikeli yanı. 

Aşk mesela. Aşk nedir ki sanki? Aşk dünyanın en kötü yalanı değil de ne? Aşkın sürekli yaşatmaya çalıştığı pişmanlıklar, yine aşkın söylediği en büyük yalan. Pişmanlık yaşadığınız bir aşkınız olduysa, onun adına aşk diyerek kirletmeyin o mükemmel kelimenin temizliğini. Pişmanlık yaşatan her kimse haketmemiştir o kelimeyi, asla da haketmeyecektir. Unutmamalıyız, en değerli kelimelerin başında gelir AŞK. Çünkü pişmanlık kadar iğrenç bir şeyin AŞKla yüceltilmesi, ulaşılamayan hayaller kadar acı.

Hayaller mi? Onlar bizim en değerli oyuncaklarımız. En güzel oyunumuz bir hayalimize ulaşırken yaşadığımız her şeydir. Hayallerine ulaştığında onun değerini bilen insanlar mutlu olurlar bu hayatta. Diğerleri hayat için sadece gelip geçici olan, asla mutlu olamayacak insanlardır. Hayaliniz mükemmel bir kadın veya bir erkekle birlikte olmaksa mesela, bu oyunu tek başınıza oynasanız dahi mutlu olursunuz değil mi? En güzel oyununuzdur bu oyun. Çünkü hayaller oyununu ve oyuncağını seven tertemiz kalpli bir çocukken öğrendiğimiz en önemli şey. 

Zaman diyordum değil mi? Sahip olduğumuz en gerçek şey demiştim hani.. 


Sahip olduğum en gerçek şey, ZAMAN, bu gece bir kez daha göz kırptığında bana, anladığım tek bir şey var. Geçmişime gülümsemekten hiç bir şey kaybetmemişim. Zaman şimdi akıp gitsin hızlıca. Kimin umrunda. 

Hayallerim. 
Aşkım. 
Sigaram. 

Hepsi yanımda.

Geçmişim en b*ktan şeyimse bile, en güçlü yanım.

Pişmanlıklarım? Onlarsa benim unuttuklarım. .)




7 Kasım 2013 Perşembe

05.11.23


Aşk....

Halil için dudaklardaki hüzün. Yine Halil için şarabındaki ateş.

Kimisi için mutluluk, kimisi için bir kaç harf.

Mecnun için delinen dağlar, Leyla için imkansızlık.
Ferhat için Şirin, Şirin içinse Fatih.

"Kağıt evler" demek aşk. Bazen "Gülümse". Bazen o "Son bakış".

Aşk kapıyı çalması beklenen insan. Aşk gelmesi beklenen, asla gelemeyecek insan.

Aşk, kanser olmuş deli ruh halim...

Aşk... Aslında sadece kocaman bir, "Hoşçakal."

31 Ekim 2013 Perşembe

Bitmemiş Hikaye

----- 

"En dingin rüzgarların esişlerine bıraktı kendini. İstemedi tenine sinmiş kokuların uçmasını çünkü. İstemedi sesin kaybolup bilinmezlere gitmesini. İstemedi... "

Günahlarıyla yaşamayı öğrenmişti. Geçmişle yaşamamayı öğrenmiş, hikayesinin üstünü kalın kalın örtülerle kapatmış, sandıklara kaldırmış, kilitler vurmuş, kalbinin en derinine gömmüştü. 

Zaman her şeyin ilacı. Geçmişle yaşamadığında, unuttuğu her anısı, her günahı için yeniden, daha çok mutlu olmayı öğrenmişti. Her şey ilaçlarla, zamanla, zamanın en iyi tedavi yöntemleriyle iyileşmişti. Tenine sinmiş kokular uçup gitmiş, o kalbini uçuran ses kaybolmuştu. 

Tamamen iyileştiğini sandığı bir anda, bitmemiş hikayesinin yazarını özleyen her insan gibi, onu özlemiş, hayal etmiş, gülüşünü sesini yüzünü hatırlamak istemişti. Ama hikayenin bitirilememiş, yazılamamış kısmının bu kadar acıtacağını düşünememiş, iyileştiğini zannettiği onca zamanın koca bir yalan olduğunu farkettiğinde yıkılmıştı.
.
.
..
....

-----

Bitememiş bütün hikayeler gibi yaralayıcı bu hikayenin sonu da. 

Bitmemiş hikayelerin sonsuza dek merak uyandırdığını biliyor muydunuz?
Eğer biri hayatınıza bitmemiş bir hikaye yazdıysa, o yazarı asla unutamayacaksınız.


Kilit vurduğunuz ve tekrar hissettiğiniz her an sizi öldüren kalbiniz gibi..
Her vuruşunda sizden bir şeyler alıp götüren dalgalar gibi..
Ve bıçak yaralarıyla kurtulcağınızı sandığınızda, daha çok acıyan deriniz gibi..

Eğer birinin hayatına bitmemiş bir hikaye yazdıysanız, asla UNUTULMAYACAKSINIZ.

10 Temmuz 2013 Çarşamba

~25

25 yılda öğrendiğim tek bir şey var...

"Eğer bulduysanız, yanlış ya da doğru, ne olursa olsun onu asla bırakmayın.."

İyi ki doğdun Bubuksultan.. 

29 Haziran 2013 Cumartesi

Wonderful Tonight


Bir kızın ergenlik dönemi boyunca "ay yok ben evlenmeyeceğim" cümlelerine illaki şait olmuşsunuzdur. Ben de o ergen kızdım bir zamanlar.Sonra ergenlik geçer, üniversite zamanlarında etrafınızda sevgilileriyle mutlu mesut yaşayan sevgililleri görmeye başlarsınız. Birden hayaller alıverir aklınızı. Ya evlenemezsem, ya aşkı bulamazsam, ya yanlış adamsa? 

Deneme tahtasına çevirmeden hayatınızı, çıktıysa karşınıza aklınızı başınızdan alacak biri ne kadar şanslısınız. Birden bire deneme olduysa hayatınız, ordan en kısa zamanda dönmeniz gerektiğini biliyorum. "Hayatımı yaşıyorum ya ben, boşversene." Demeyin sakın. Her yanlış insan, sizi doğru insandan uzaklaştırırken, demeyin bunu.

19-20 yaşlarımdayken bir adamla tanıştım. 2 aydan uzun sürmeyecek görürsün dediğimde "Asıl sen görürsün, ben seninle evlenicem" diyen bir adamla. Bugüne kadar her ne dediğse çıktı o adam. En ayrı olduğumuz anlarda bile "ben senin damarlarındayım, farkında değilsin" diyen o adam her ne dediyse yaptı her dediği şeye benim gibi karamsar bir insanı inandırmayı başardı.

- Düğünümde hangi şarkının çalmasını istiyorum biliyor musun? Eric Claptondan Wonderful Tonight
 --Hmm o zaman o çalar düğünümüzde? 
  - Saçmalama evleneceğimizi sanmıyorum. 
   -- Bense adım gibi eminim..

6 temmuz 2012 tarihinde, hayatımın en güzel hediyesini aldığımda hala çocuktum. Aslında hala çocuğum. Geldiğimiz yere, hayatlarımızın akışına inanamıyorum. 

Tek emin olduğum şey var şu hayatta o da senin damarlarımda olduğun gerçeği..

Seni çok seviyorum be adam..

Sanki 24 senedir birliteymişiz gibi.. 

SENİ ÇOK SEVİYORUM..

(6 temmuz 2013 tarihinde -evlenme teklifi aldığım o tatlı günün 1.yılı- hayatımıza çok büyük bir adım daha atacağız. Ve tam o günden 1 hafta önce yatak döşek yatıyorum. Ya iyileşemezsem dediğimde "her şey çok güzel olacak, bana inanmalısın. Ne zaman dediğim çıkmadı ha? Artık bu konuda inat etme. Her şey çok güzel olacak." Dedin. Ve evet bu zamana kadar yapmadığım şeyi şimdi yaparak, sana inanıyorum. Elini tutarak sana inanıyorum. Gözlerine bakarak sana inanıyorum. HERŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK.)




Bubuksultan


13 Mayıs 2013 Pazartesi

Prensesin Uykusu

"Ben kimin uydusuyum..
Uymadı mı sorgusuyum..
Hala eski duygusuyum..
Prensesin uykusuyum....

Kaç geceme bedeldir bu şarkı, yada kaç günüme..
Kaç kelimem eder, kaç derdim, tasam..
En kötü zamanlarıma ortak olan beni dinleyen benim için çabalayan sendin halbuki..
Özlemişim dinlerken gülümsemeyi.. Ne kadar önemli olduğunu hissetmeyi özlemişim.. :)
Üzülürdüm aslında duyduğumda, değiştiriverirdim bazen..
Bazende kurardım kafamda, "ah ah, yanlış yaptın.. yanlış dedin.. yanlış davrandın.." diye diye yer bitirirdm kendimi..
Verdiğin değer için ne kadar teşekr etsem az.. Ama bu yazılarımı ilgiyle takip ettiğini biliorum ve süpriz olsun istedim sana.. 
Yaşıcak daha çok şey var.. arkamızda olduğu kadar sene, seneler var önmzde..
O güzel sesinle bana tekrar sölersin artık bu şarkıyı.. :) dimi dimi?

Hem belki zamanı durdurabilirsin..
Tam o anda Uyuyan Tanrıça da tekrar uyuyakalır belki..



...
Bir masalın yokmuşuyum, ben hiç ben olmuş muyum
Hala aynı duygusuyum, prensesin uykusuyum..."

28 Kasım 2008
-----------------------------------------

Kaç geceme bedeldir bu şarkı bir bilseniz. Ahh bir bilseniz. 

13 Mayıs 2013

7 Şubat 2013 Perşembe

Mabel

3998. kez tekrar tekrar çalan şarkı gibi hayatım.

Yol aldıkça başa dönen, her dönüşünde biraz daha yıpratan, yıprattıkça yol almalardan vazgeçiren..




3999. kez tekrar tekrar çalan şarkı gibi sigaram.

İçime çektikçe nefesimi kesen, nefesim her kesildiğinde daha çok istenen..




4000. kez tekrar tekrar çalan şarkı gibi umudum.

Canımı yakan, yaktıkça düşündüren, düşündükçe umutlandıran, ama yine en sonunda beni sessizliğe mahkum eden..



Aynı o şarkı gibi işte.

Vazgeçen, istenen ve beni "sensizliğe" mahkum eden.

 



2 Şubat 2013 Cumartesi

Şubat Kapıdan Girince

14 şubat yaklaşırken yalnızlar da düşünceli çiftler de..

Yalnızlar : "Bu da hayat mı be bro? ulan bi sevgilim bile yok!"
Çiftler : "Ne hediye alsak ya, ne etsek ne yapsakta şu kadını-adamı mutlu etsek?"

Allah için ben iki dertten de uzaklarda, başımı dinler durumdayım.. tek derdim tasam, bu tatilin bana olabildiğince uzun gelmiş olması.. "Yettin be zaman, geçmeni isterim geçmezsin, durmanı isterim durmazsın.. her derde devasında çok inatçısın. Kime çektin bilmem ki?" der dururum.. O duyar beni okur bu yazıları ben eminim.. "Okursun değil mi zaman? Oku bence!!" :)

Sizler ne düşünüyorsunuz bu konuda bilmiyorum ama açıkçası ben özel günlerde hediye almanın, vermenin çok yapay olduğunu düşünüyorum.. Durduk yerde sadece o anlık hislerle beğenildiği için alınan ufak bi hediyenin bana yaşattığı duygular, sevgililer gününde alınmış çok pahalı bir hediyeden daha büyük olucaktır eminim.. Böyle düşünmeye ne zaman mı başladım? Sanırım ilk kez 14 yaşımda bunu düşündüm, buna inandım.. Neden mi? büyük bir zevkle hemen başlıyorum anlatmaya.. :)

14 yaşımdayım.. bundaaann taaam 9 sene önce.. Ortasondayım.. Benim ve ailem için çalkantılı bi sene dersem, bunu anlaması gereken kişiler gerçekten anlarlar :) Nese, tabi olaylar LGS üzerine kurulu.. 14 yaşında sınav stresiyle tanışmışım.. 14 yaşında ilk kez platonik aşk yaşıorum, platonik aşkım ulaşılması güç üstelik hiç utanmamışım anneme sölemişim azarı işitmişim moralim bozuk.. Penceremden karadenizle konuşuyorum, bi o anlarmış beni de o zamanlar.. Bide kasetçalarım .. :) 14 şubat.. Yalnızlar gibiyim bende "Bu da hayat mı be bro? ulan bi sevgilim bile yok!" ağlamaklıyım, gözlerim kapalı platoniğimle dans ettiğimi hayatl ediyorum, bi yandan kulağımda Shania Twain "im gonna getcha good!" :)
Kapı çalmış olsa gerek annemin bağırışlarını duyarak hayallerimden uyandım "Burcuu baban geldi koşş!" "Çok manalı gerçekten, kesin hediyesini almış keyfi yernde! bana hava atıcak!" moduyla hafifçe kalktım yatağımdan kapıya doğru yöneldim.. kapıyı açtığımda hemen kapımın önündeki komidinin üstünde güzel şeffaf bir kutunun içinde beyaz bir gülle karşılaştım.. Şaşkındım, bana gelmişti belli.. İçimden usulca, "Bilmediğm bir sevgilim mi var" dedim.. Suratımda ki ifadeyle belli etmiş olucam ki, Babam gülümseyerek çıkıp mutfaktan yanıma geldi, arkasında tabiki annem(!) "Kızımcığım, bunu da sana aldım.. Sevgililer günün kutlu olsun!" dedi.. Şaşkınlığım katlanarak artmıştı, ne yalan söyleyim bir erkek arkadaşım olsaydı da bana böle bi hediye vermiş olsaydı böyle sevinmezdim sanırım :)) Koşa koşa sarılmıştım babama en kobacanından.. Hiç unutamam o anı, bi de anneme getirdiği koca buketi gördüğümde ki kıskançlığı unutamam ama, "Doyumsuzluk etme, kendine gel!" dediğim için hemen ertesinde, kıskançlığım ufacıcık sürmüştü.. :) O günden beri, 14 şubatlarda eğer evde ailemle birlikteysem, Hep o tek beyaz güle sahip olmuşumdur.. o günden sonra beyaz gül en sevdiğim çiçek, en sevdiğim ve tek sevgililer günü hediyemde babamın verdikleri olmuştur.. Öle de kalmasını istediğimden mi bilinmez, sevgililer gününde hediye almak istemem.. Yaş geçtikçe, iice köreltti bu duygu beni sanırım.. Yavaş yavaş olay sadece sevgilier günü olarak kalmadı, özel günler oldu.. Sadece içinden geldiği için alınan çiçekleri, kavga ettikten sora barışmak için getirilen çiçeklerden daha özel bulmaya başladım.. Beğendiğimde, sırf ben beğendiğim için alınan hediyeler, doğumgünümde ihtiyaçlarım karşılansın diye alınan hediyelerden daha üstün oldu benim için.. Ee herkeste benim gibi olucak diye bişi yok.. şimdi ben sevgililer gününde sadece babamdan bi beyaz gül bekliyorum die sevgilimde mi bişi beklemio? tabii ki hayır, bişi yapmıcakmıyım? bilmem, belki yaparımm belki yapmam o sizi hiç mi hiç alakadar etmez.. :p heey! tabiki seni de alakadar etmez.. ben süpriz yapmayı severim, hediye alıcağımı bildiğin zaman ne kadar sevinirsin ki bi hediyeye.. (Doğumgünleri hariç :p)

Aşık insanların birbirlerine verdikleri hediyeler hep değerlidir, saygıdeğerdir evet.. Özel günmüş, sıradan günmüş farketmez.. Ufacıcık bir süprizdir bizi çoğu zaman gülümseten, bazen sevinçten ağlatan.. Onun için bakmayın anlattıklarıma sölediklerime.. Sevdiklerinizi ufacıcık bişilerle de olsa sevindirin 14 şubatta.. Her yerde yazıo ya, 14 şubat'ı unutmayın.. Btün sevgillerin 14 şubatı şimdiden kutlu olsun :)

Ha.. Yalnız mısınız? Sevgili mi olmalı illaki hediye almak için.. Neden annenize veya babanıza hediye almayasınız bu sevgililer gününde? ya da en yakın arkadaşınıza, kardeşinize, odadaşınıza.. Ne dersiniz? Hem belki benim gibi, sizinde birden bire 14 şubatınızın anlamı değişiverir.. :)

6 Ocak 2013 Pazar

Sessizlik

Sessizlik...

İhtiyacım olan tek şey, sessizlik..

Belki bir miktar müzik.. Hiç daha önce dinlemediğim, sözleri bana anlamsız, müziği caz belki..

Kafamda konuşan binlerce ses var. SİZİ İSTEMİYORUM.

Yeter, çünkü yeter artık sizi istemiyorum.. SUSUN!!

Hadi lütfen, sessizlik..

Evet..

Sessizlik...

Böyle kal.. Böyle, hep böyle..