19 Şubat 2012 Pazar

B-Yalan Söyledim

Trendeyim.


Geri geri gidiyorum, koltuk numaram 17.. Gitmek istemediğinde, insanın ayakları geri geri gidermiş ya, aynı onun gibi, sanki özellikle ayarlanmış gibi. İstemeden zorla gönderiliyormuşum gibi, geri geri gidiyorum. 


Önümdeki filede duran dergiden bulabildiğim en boş sayfaya, çantamdaki kurşun kalemle bişiler karalamaya başladım. İçim o kadar çok doldu ki, eğer şimdi bunları yazmasaydım, sanıyorum ki ağlamaktan krizlere girerdim.


Ankara'nın havasını soluduğum anda aklıma gelen, beynimde şimşek gibi çakan, anılarım.. iyi kötü hayatıma Ankara'da girmiş ve yine hayatımdan Ankara'da çıkmış insanlar..  


Bende bıraktıklarınız, bana kattıklarınız herşey ama herşey çaktı o an beynimde.. 


Trenden indiğimde derin bir nefes alıp yürümeye başladım.. Garın içerisinden geçerken kalp atışlarım hızlanmaya başlamış olucak ki, adımlarımı da hızlandırdım. Bir an önce derdimin dermanına koşmalıydım.


Ne zaman ki eski evimin önünden geçmeye başladım, zaman yavaşladı sanki.. Her an, her güzel an, her manyak ötesi güzel an, kare kare aktı gözlerimin önünden. "Ahh" dedim içimden.. "Aşiyan."

A4 kapısından içeri girerken içimi hüzünlerin yerine kocaman bir heyecan kapladı. "Geldim" dedim. "İnsan ertesi güne uyanıcağını bilemezken, ben tekrar seni yaşamaya geldim."


Adım başı tanıdığım, sevdiğim insanlar kaynıyor bu kampüs. Sıcacık, içten. "Keşke hep yanıbaşımda olsanız."
Korkularımdan kaçarım ya, bazen özlemlerinden korktuğum için arayamadığım bütün herkesin "hayırsız" nitelendirmesine boyun eğerken bile düşündüm. "Beni keşke birazcık anlasanız."


Herşeyi en uç noktada yaşıyorum, bunu asla inkar etmedim. Ama uzun süredir bu uçsuz bucaksız duygularımın kölesi olmamıştım. Şu an öleyim. Kabul ediyorum.


"Evet, elim telefona hiç gitmedi. Seni aramadım. Arayamadım. Gitmeni kabullenmedim. Kabullenemedim."
"Ben seni burda hiç mi mutlu etmedim?"
"Tamam mutlu olucaksın, böyle belki daha çok ama benim için mutsuzluk yaşadın mı hiç?"
Belki de benim için üzülecek kadar zamana sahip değildin giderken. 


Aslında hiç birinizi etkilemiyor değil mi yokluğum? Yan yanasınız. Zaten hep berabersiniz. Ben vardım, yok olmuşum, kimin umrunda? Beraber kaldığınız yerden devam ediceksiniz. Bense arada bir yanınıza gelip fotoğraflarda gülümseyip gidicem.


Hepiniz yanyanayken beni mi özliceksiniz? Yoo, özlemiceksiniz.


Evet kırgınım. Belki de kendi kendime. Belki de kıskançlığımdan bilmiyorum.
Ama hey! Size diyorum.
İçim dolu dolu gidiyorum bu sefer. 
Gözyaşlarım, sadece kalemimin ucundan bu satırlara döküldü.
Ve evet sizleri çok seviyorum.


Gittiğin için kırgınım.
Neden kırılmışsam sanki. Hayatının en büyük döneminden başarıyla geçmişsin. Sevinçliydim.
Ama şimdi kırgınım. Seni orda gördüm ya. Kırgınım işte.


Lanet olsun kırgınlıklarıma.
Hiç biri şimdi umrumda değil. 
Orayı, o sesleri, o yüzleri hayvan gibi seviyorum işte.
O gülüşleri, o ağlayışları, hayvan gibi özlüyorum.


Çok özlediğim için giderken BU KADAR ÇOK ACI ÇEKİYORUM.


Hoşçakal Ankara...


"İçim dolu dolu gidiyorum bu sefer. 
Ve yemin ederim. Gözyaşlarım bu sefer, sadece kalemimin ucundan.............. Yalan söyledim."








12 Şubat 2012 Pazar

Kahpe Kader :)

Ufacık bir anı anlatıcam size şimdi..

Tarih: 7 mart 2009..

Saklıkent Ankara'da Kurban konseri var. Kaçmaz dedik..
Oda da hazırlanıyorum.. 20 lira nakit param var.. para çekmiyim dedim o yeter..
Araba da yok.. Dolmuşla falan gidicez kızılaya. Halka inicem falan(!) :O 
Neyse.. Hazırlanma işlemlerim bitmeye yakın bir baktım, 20 liram yok..
Ulan ara ara yok.. Uçtu para..

Bir üzüldüm bir üzüldüm.. Bir ağladım sormayın.. Mert şahittir işte.. Ağladım "nasıl kaybederim param yok zaten babamdan istemeye yüzüm yok" falan diye hüngür hüngür ağlıyorum.. 
Mert ikna etti beni ya bırak hadi gidelim diye.. İyi dedim çıktım yurttan ama bildiğiniz mutsuzum..

Dolmuşa bindik, indik, saklıkente kadar yürüdük.. Tam kapıya geldik.. Kimliğim kayıp!
Hadiii.....
Ara ara yok.. Yer yarıldı içine girdi sanki.. Geldiğimiz yollardan geriye döndük.. Dolmuş durağına kadar gittik.. Yok hiç bi yerde yok.. İyice sinirlerim bozuldu tabi.. "Konserine sıçayım gitmicem ben.."
Mert yine ikna etti beni.. "bişi olmaz, hadi eğlenelim.. 20 liraya bu kadar ağlarsan olcağı o işte" dedi..

Hak verdim.. Gerçekten hak verdim.. Siktir et dedim ya, ne olabilir? Öyle kötü bir adamın eline geçicek de, sora adam cinayet işleyip cinayet mahaline benim kimliğimi atıcak falan.. Yok artık yani :)
Konsere girdik.. Hayvan gibi eğlendik.. O geceyi hiç unutamam heralde.. Mükemmel ötesiydi.. :)



Alın size o günden bir fotoğraf..

O zamanlar 42 kilo falandım.. Köktener beni omzunda taşıyabiliyodu ahh ah :))


Sora tabi yurda döndüm.. Dönünce ne göreyim? 20 lira yatağın içine düşmüş..
İşte o zaman dedim kendime.. "O kimliğin kaybolması sana müstehaktı" diye..
Ee sonra noldu?
Nolucak, pazartesi gittim çıkarttım tekrardan.. 

Bu kız bu konuyu burdan nereye bağlıcak????

Tarih tekerrür etti..

Tarih 11 şubat 2012

Gece 222'de güzelce eğlenelim diye, giyindim süslendim.. Çanta hazırlıyorum..
Bir baktım kredi kartım yok..
Hadiiiiii.. Ara ara bulabilirsen bul şimdi.. Yok kart kayboldu..
Mert'i aradım tabi adam otelinde kestiriyo.. Ağladım ağlıcam.. Gittiğimiz kafeleri aradık sorduk..
Yok hiç biyerde kart yok..

Başladım ağlamaya.. "Boşu boşuna iş çıktı, nolcak şimdi, bulan ya paralarımı harcadıysa?"
1-2 dakika içinde cüzdanımın içinden bir şey göz kırptı bana.. kartım ordaydı..
Tabi bulmam, ağladığım ve üzüldüğüm gerçeğini değiştirmiyor.
Karnıma kramplar girdi bütün bir gece, hemde sadece o 5 dakikalık stres yüzünden..

Neyse, güzel bir akşam yemeği ardından, disco uyanıverdi, bizi çağırdı, biz de gittik.. .)
Karnımın ağrısı geçti, kredi kartım sağlam, deli gibi dans ediyoruz, herşey süper..
Çaaatt.. Masanın üstünden çantam ve telefonum yere uçuverdi..
Eğildik bir baktık ki.. Telefonun arkasındaki cam paramparça..

Ağlasam mı, napsam bilemedim.. şok oldum..

"Buna ağlanır mı lan?" demeyin. Ben o telefonu ne kuyruklar atlatarak aldım sizin haberiniz var mı? :)

Telefona mı üzüleyim.. Yine kendi kendime bütün kötülükleri boş yere çektiğime mi üzüleyim siz söyleyin artık bana..
Sonuçta yapcak bişi yok değiştiricez.. Ama boşu boşuna iş çıktı..

Hem bu sefer, 3 sene önceki gibi "Amaaaan siktir et hadi dans et" de diyemedik..
Sanırım Köktener'in üzerimde ki ikna yeteneği baya baya bir azalmış.. Bu konuda çalışalım derim ben.. :))


Dip not: Sabah mediamarkete gittim. Sonuçta telefona özel kasko yaptırmıştım. Belki bi çözüm çıkar ordan diye üşenmedim gittim.. Kaskoya baktık ne görelim.. 1 senelik kaskonun süresi "9 ŞUBAT 2012" de dolmuş gözüküyor.. 

Kahpesin be kader.. Kahpesin(!)


Böceğim Mert Köktener'e ithafen yazılmıştır.. .)

8 Şubat 2012 Çarşamba

B-Çelişkiler

Daha işin başından bu kadar yoruldum..


30 sene daha nasıl çalışıcam ben?


Sevdiğin iş, yapabildiğin iş kavramlarının farklılığı beni korkutan..


Evet işimi çok seviyorum.. Ama ben alışveriş yapmayı daha iyi beceriyorum :)


Hani şey gibi bu..


Bazen hayatı yaşamayı, nefes almaktan daha iyi başarıyorum..


Elimde sigara varsa, o başka tabi .)